something

74 10 9
                                    

Mark, yüzüne vuran yağmur damlaları ile gözlerini açtı. Nasıl hissettiğini bilemem, büyük ihtimalle ıslak hissediyordur, fazlasıyla. Ne de olsa uzun süredir evinin duvarının kenarında uzanıyor.

Bilgisayarından bir video izlemiş, bu video belli ki onun sinirlerini bozmuş, aslında beni de üzmemiş değil. Neyse, sonra anahtarını almayı önemsemeyerek evinden çıktı, evin basamaklarına oturdu. Sinirli ve buruk bir ifadesi vardı. Daha on dakika öncesine kadar güneşin parlamasına rağmen yağmur başlamıştı, Mark ise üstündeki ince giysilerle kalmıştı.

Mark'ın gerçekten salak olduğunu söylemiş miydim? Neyse, şu an benim yardımıma ihtiyacı var, her ne kadar bu koca bebeğin kıçını kollamaktan bıksam da.

Ve, bir araba köşeyi döndü. Acaba kimin arabası geliyor bu sefer, arkadaşlarından birisinin mi yoksa ailesinin mi?

Mark, ezilme riskini göze alarak yola fırladı. Gelen araba yavaşladı, yavaşladı ve durdu. İçinden çıkan ise Mark'ın biricik, canından çok sevdiği (!) ağabeyiydi. Ve şansına, belki de benim sayemde, Thomas'ta kendi evinin anahtarı vardı.

"Markimoo! Bu yağmurun altında ne yapıyorsun? Islanacaksın, hatta ıslanmışsın bile. Bir saniye, sen ağladın mı?"

Thomas Mark'a sarılırken söyledi, bir ağabeye göre fazla korumacı davranıyordu. Babası gibiydi, büyük ihtimalle Mark'a babalarının artık veremediği ilgiyi tamamlamak içindi bu davranışları.

"Saçmalama Tom, ne diye ağlayayım ki? Yağmur uzun süredir yağıyor, yüzüm de ıslanmıştır."

Yalancı, ağladı. Evinden çıktıktan sonra birkaç dakika boyunca bebek gibi ağladı. İşte onu bu yüzden koca bir bebek diye nitelendiriyorum. Sonra hemencecik sakinleşti, ama bu ağlamış olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Sonuçta ağladı, hem de bebek gibi.

"Hem bir şey diyeceğim, sende benim evimin anahtarı var mıydı?"

Olduğunu biliyorsun ki zaten, sorman anlamsız.

"Var da, niye ki?"

Mark, Thomas'ın çantasını açıp içinden anahtarlığını çıkardı. Küçük, tahtadan yapılma sallanan süsü görünce gülümsedi. Anahtarlıktan kendi evine uyan anahtarı deneyerek buldu, kapıyı açtı, anahtarlığı Thomas'a atıp kapıyı çarparak evine girdi.

İnsan bir teşekkür eder, tabii senin aklında başka şeyler var, değil mi? Ne yapmayı düşünüyorsun? Islaksın, duşa gir. Üstünü değiştir. Sıcak bir çorba iç. Hasta olacaksın. Yorganının altına gir. Seán'ı ara. Seán'ı görüntülü ara. Seán ile konuş.

Seán ile konuşman gerekiyor, Mark.

for something to be dead, it must be alive first; septiplierWhere stories live. Discover now