Sekiz

22.4K 207 12
                                    

Kayla'nın Anlatımı

"Yarın markete gitmeliyiz. Evde yiyecek hiçbir şey yok derken şaka yapmıyordum," dedi Blake.

"Gitmeliyiz? Ben alışverişi tek başıma yaparken beni yine dışarıda bekleyeceğinden o kadar eminim ki."

Sözlerime kahkaha atarken koluyla omuzlarımı sardı. Beklenmedik hareketi dengemi sarstığı için göğsüne tutundum.

"Aslında sana yardım edecektim. Ama sen öyle deyince... Sanırım önerini daha çok beğendim."

"Şaşırtmadın," diye mırıldandım. Yüzümde bir gülümseme oluşurken ciddi kalmaya çalışıyordum. "Bana yardım etmek zorundasın, yoksa bundan sonra senin için hiçbir şey yapmam."

"Benim için bir şey yapmaktan kastın ne?" diye sordu. Arabasının önünde durmuş çatık kaşlarla bana bakıyordu.

"Her şey olabilir, Blake, her şey. Özellikle de şu an o küçük kafandan neler geçiyorsa." İşaret parmağımla göğsüne dokundum ve gözlerindeki ifadenin kararmasını izledim.

"Yarın market alışverişini birlikte yapacağız, söz veriyorum."

"Ah, düşündüğün şeyleri tahmin etmek istemiyorum." Yolcu kapısını açıp arabaya bindim ve erkek arkadaşımın arabayı çalıştırıp beni evimize götürmesini bekledim.

Blake güldü ve ben kendimi başım önde sırıtırken buldum. Düşündüğü şeyleri tabii ki tahmin ediyordum; ve bunu söylemek her ne kadar beni utandırsa da, özellikle son günlerde bu düşüncelere ben de fazlaca kapılmıştım.

Kalan yol boyunca, sessizce sokak lambalarının karanlık caddeleri nasıl aydınlattığını izledim. Blake arabayı apartmanımızın sokağına döndürdüğünde etrafımızı bir karanlık sardı. Bizim sokağımızdaki hiçbir lamba yanmıyordu.

"Sanırım tüm bloğun elektirikleri kesik." Blake yanımda mırıldandı. Park yerine girip arabayı kapattıktan sonra telefonuna uzandı. Şarjı biten telefon açılmayınca küfretti. "Telefonunun flaşını açar mısın? O kadar merdiveni canımızdan olmadan çıkamayız."

"Yüzde beş şarjım var Blake. Ve bize ne kadar yeter bilmiyorum." Arabanın kapısını açıp telefon flaşını aktif hâle getirdim. Apartmana doğru ilerlerken ikimizin önüne de ışık tutuyordum. Biz dairenin önüne gelene kadar şarjımın hızla düşüşünü izledim.

Blake anahtarı deliğe sokar sokmaz karanlığa gömülmüştük.

"Odamdaki kutularda mum olması gerekiyordu," diye mırıldandım eve girer girmez. Telefonun tekrar ışık vermesini sağlamaya çalıştım ancak boşaydı. "Ben gidip onları bulayım. Sen de çakmak ya da kibrit var mı bakar mısın?"

Zifiri karanlıkta daha alışkın olmadığım bir evde yürümek garip hissetiriyordu. Kendime panik olmak için fırsat tanımadım yere çöktüm ve elimi karton kutuların içine daldırmaya başladım.

Mumları koyduğum kutuyu bulduğumda içeriden önce pat diye bir ses sonra da uygunsuz bir kelime işittim.

"İyi misin?" diye bağırdım ve ayağa kalkıp odamdan çıktım.

"Neden oturma odasına bu sikik halıyı koyduk ki?" Mırıldanıp halıya bir tekme attı ve koltuğa oturdu. "Mumları bulabildin mi?" diye sorarken elindeki çakmağı çaktı.

Cılız ışıkta, onu başımla onayladım ve mumları uzattım. O teker teker mumları yakarken ben onun güzel yüzünü inceliyordum. Işık veren mumları oturduğumuz koltuğun etrafındaki mobilyalara yerleştirdi. Adımı söyleyene kadar gözlerimi onun üzerinden alamamıştım.

"Karşında harika bir manzara olduğunu biliyorum, ama lütfen ben bakarken salyalarına hakim ol."

"Ukala," diye mırıldanıp gözlerimi yüzünden çektim.

"Sana hak vermiyor değilim." Belimi kavrayıp beni kendine çekti ve kolunu omzuma atıp alnıma bir öpücük kondurdu.

"Bu günü takvime yazmalıyım! Blake Sullivan hayatında ilk defa bana hak verdiğini söyledi, vay canına!" Sahte bir heyecanla ona cevap verdim. Bayağılığıma karşı Blake beni cimdikledi ve yerimde zıplamama sebep oldu. "Sen—"

Ona bağırmaya başladığımda dudaklarımızı birbirine yapıştırdı ve dilini ağzıma itti. Bu birkaç saniye tereddüt etmeme sebep olsa da kendimi toparlayıp şehvetle ıslak öpücüğüne karşılık vermeye başladım.

İlişkimiz çok garipti, bir dakika önce onu çıktığı yere yollamak üzereydim ancak şimdi o boynumu öperken zevkten dört köşe olmuştum.

Ellerimi saçlarına attım ve ona daha çok yer açmak için başımı geriye attım. Hızla hareket ettirdiği elleri önce tişörtümün içinden göbeğime dokundu, sonra da kalçalarımı sıkıca kavradı.

Ve tam o anda, bir süreliğine üç önemli şeyin olmayacağını fark ettim: onunla ben başbaşaydık; ışıklar yoktu, telefonlar kapanmıştı ve birazdan üzerimizde bir parça kıyafet bile kalmayacaktı.

Blake's Dirty ThoughtsWhere stories live. Discover now