10- "I need you."

2.3K 167 11
                                    

Görüş alanımdan çıktığında derin bir nefes aldım ve sandalyenin üstünde duran çantasına uzandım. Kolum yetişmiyordu. Onun çantasını karıştırmak istiyordum hem bu süre içinde biraz oyalanabilirdim. Yatakta uca doğru kaykıldım ve kolumu uzatıp çantanın ucunu yakaladım. Sandalyede biraz sürükledikten sonra çanta elimdeydi. Tekrar yatağın ortasına doğru kaykıldım fakat bu bana sadece popomdaki büyük bir acı hissetmeme neden olmuştu. Alt dudağımı dişledim ve bıkkınca bir nefes verdim. Bordo çantanın fermuarını açtım ve karıştırmaya başladım. Çantası bakım kremleri , makyaj malzemeleri ve prezar- NE?! hızlıca paketi çantadan çıkarttım ve içindekileri saydım. 20 tanesinden sadece 2 tanesi kalmıştı! Ah benim canım arkadaşım. Bu kadar arsız ve sürtük bir arkadaşınız varsa bunlara alışmanız gerek ve ben de yavaş yavaş alışıyordum. Prezarvatifi göz devirmelerim ile çantaya geri yerleştirdim ve bulduğum beyaz kağıdı çantadan çıkartıp çantayı biraz ittirdim. Kağıt 4'e katlanmıştı ve kenarları biraz buruşmuştu. Kağıdı açtım ve bunun bir hastane raporu olduğunu gördüm. Biraz daha inceledikten sonra gördüğüm kelimeler ile donakalmıştım. "Kürtaj için randevu tarihiniz 03.04.2014" Anna hamile miydi yani? Odaya aniden girdiğinde gözleri önce elimdeki kağıtla ardında da gözlerimle buluştu. Saçları hafif kabarmıştı ve kırmızı ruju hafifçe silinmişti. Fakat hala güzeldi. "Bak Destroy sana söyleyecektim fakat annenlerin gideceğini öğrendiğimde seni üzmek istemedim bebeğim." dedi ve bana doğru ilerlemeye başladım. Acı bir şekilde gülümsedim ve onu kollarımın arasına aldım. Kendi dünyamda salak saçma şeylerle uğraşırken arkadaşımın ne çektiğini göremez olmuştum. "Çok özür dilerim." diye fısıldadım kızıl vanilya kokulu saçlarının arasına. "Ah saçmalıyorsun Destroy!" benden hızlıca ayrıldı ve gülümsedi. "2 ay regl olmamak müthişti" dedi ve gülmeye başladı. İstemsizce ben de gülmüştüm. Bu kız bir deli! "Seninle birlikte geleceğim." dedim aniden. Bana sorarcasına baktığında elimde duran kağıdı salladım. "Nasıl istersen." dedi ve kafasını eğip gülümsedi. "Eee ne zaman çıkıyorum." dedim ve dudak büzdüm. Burada sıkılıyordum ayrıca yarın parti var hey! "Ah doktorunla uzun bir konuşma yaptım ve harikaydı." diye şakıdı. Kahkaha attım ve gözlerimi ovuşturdum. Hastane havası her zaman benim uykumu getirmişti tabi bunun nedeni popoma yapılan iğnelerden de olabilir. Çabuk iyileşmesi için popoma 2 tane iğne yemiştim maalesef. "2 saat sonra çıkabilirmişiz." dedi ciddi olarak. Kafamı tamam anlamında salladım ve ofladım. Canım sıkılıyordu. "Canım sıkılıyor Anna." dedim ve kağıdı çantasına tıkıştırıp ona uzattım. Çantasını aldı ve sandalyenin kenarına astı. "Film izlemeye ne dersin?" harika bir fikir! "Peki ne izleyeceğiz ve asıl soru nereden?" sinsice gülümsemesi beni de gülümsetmişti. "Sevgili doktorunun bu konu hakkında yardım edecektir" dedi ve göz kırptı. Sanki yakışıklı doktorum bizi dinliyormuş gibi içeri atıldığında bakışlarımızı ona çevirmiştik. "Filmleri getirdim." dedi ve köşede duran masanın üstüne bıraktı. "Canınız hala acıyor mu?" dedi ve bakışlarını -sonunda- Anna'dan çekip bana baktı. "Ben iyiyim sadece canımız sıkılıyor." dedim ve ofladım. "Sizin için ne yapabilirim?" işte Anna'nın beklediği soru. Göreyim seni bebeğim! "Aslında film izlesek fena olmazdı sonuçta 2 saat daha burdayız." dedi ve dudaklarının bir kenarı hafaya kalktı. "Pekala o zaman sizi televizyonlu bir odaya götürmelerini söyleyeceğim." dedi ve gülümseyip odadan çıktı. Anna ile birbirimize baktık ve ardından ellerimizi havada birleştirdik. "Bu iş böyle olur güzelim." dedi dudağını ısırıp kaşlarını havaya kaldırıp indirdi. Kafamı sağa sola salladım ve güldüm. "Hiç uslanmıyorsun." gülüşüme karşılık verirken cevap verdi. "Cadılar uslanmaz." 

"Ben olsam kayar düşerdim." Anna'ya kafamı salladım ve elimdeki cipsi ona uzattım. İçinden bir tane aldı ve film sonunda bitti. Aslında film değil çizgi filmdi. Ve bilin biz ne izledik. Tabiki FROZEN! Adlarımızı içeren tek ve en güzel çizgi filmdi. Ben Elsa o ise Anna'ydı. Zaten Anna ve çizgi film karakteri olan Anna birbirine benziyordu. Saçları benziyordu en azından. Ama benim Elsa ile bir bağlantım yoktu. Aslında vardı. O da korkuları ile yaşamıştı. Fakat sonra her şey daha kötüye gitmişti. Anna onu bu durumdan kurtarmıştı ve her şey mutlu bitmişti. Her zamanki gibi... Zaten bütün çizgi filmler mutlu sonla biterdi. Kötü bitmezdi hiç bir çizgi film. Çünkü çizgi filmler insanlara umudun hala vâr olduğunu ve sonunda mutlu olacağınızı anlatmaya çalışıyordur. Zaten bu yüzden büyükler çizgi film izlemezler. Çünkü bunun kıçı kırık bir yalan olduğunu biliyorlar. "Neyse Olaf çok tatlıydı." dedim ve kahkaha atmaya başladık. Kapı tıklatıldığında Anna her zamanki büyüklüğünü kullanıp 'gir' dedi ve içeri giren kişiyle çoktan dişlerimi sıkmaya başlamıştım. "Marry." dedi Anna soğuk bir sesle. Marry içeri girerken elindeki bir demet çiçeği Anna'ya uzattı ve yatağın etrafından dolaşıp sağımdaki sandalyeye oturdu. "Nasılsın kızım?" saçlarımı okşarken mırıldandı. Kafamı hızlıca kenara çektim ve saçlarımı ellerinden kurtardım. "İyi." dedim soğukça. Acı bir şekilde gülümsedi ve anlıma bir öpücük bıraktı. "Biz yeni evimize yerleştik ve düşündü ki sen artık evinde değişiklikler yapmak istersin." evinde kelimesini bastırarak söylemesini gözlerimi yaşartmıştı doğrusu. Marry, Anna'ya kaş göz hareketleri yapınca elimi Anna'nın karnına indirdim ve kaşlarımı çattım. "Neler oluyor?" ikisi de birbirine bakıp güldükten sonra Anna cıvıldadı. "Artık Ev arkadaşınım!" Ufak bir çığlık attım ve Anna'ya sarıldım. Anna, benim güzel arkadaşım artık ev arkadaşım olacaktı öyle mi?! Tanrım bu harika! "Şimdi kızlar siz ikiniz ayrılın da beni bir dinleyin." Anna'dan zor da olsa uzaklaştım ve bakışlarımı Marry'e çevirdim. "Evet?" dedim bıkkınca. " Bak Destiny artık yanında olamayacağımız için sana bir kredi kartı aldık." Gözlerim faltaşı gibi açılmıştı. Bana.Kredi.Kartı.Almışlar. Sertçe yutkundum ve içimdeki sevinç çığlıklarını sona saklamaya karar verdim. "Şimdi kredi kartına 2000 dolar yükledik bu senin 3 aylık paran Destiny paranı düzgün kullan ve ayrıca siz iki kız bir araya gelince rahat durmuyorsunuz biliyorum bu yüzden parti verirken komşuları rahatsız etmeyin." İşte şimdi çığlık atabilirim. "Aaaa! Anna aman tanrım!" Tekrar Anna'ya sarıldığımda Marry'e de bir teşekkür borçlu olduğumu fark ettim. Anna kendini çektiğinde Marry'e döndüm ve yatağımın üstündeki elini hafifçe sıkıp geri çektim. "Teşekkür ederim." 

"Yavaş Anna zaten canım acıyor bir de o kadar eşya yüklüyorsun bana!" diye bağırdım ve elimdeki poşetleri koridora bıraktım. "Sesini kes Destroy yarına yetiştirmemiz gereken bir parti var. Ayrıca kremlerin nerede? Sürülmesi lazım." dedi ve yerdeki poşetleri de alıp mutfağa yöneldi. Gözlerimi devirdim ve arkasından uyuşuk adımlarla takip ettim. Hastaneden çıktıktan sonra Marry'den para almış ve alışverişe gitmiştik. Ve ellerimiz ağzına kadar torbalarla doluydu. İçkileri taşıyan ben olduğum için yeterince yorulmuştum ve benim popom incinmişti! "Çantanda olması lazım. Çantan nerede An?" dedim ve yere koyduğu poşetleri karıştırmaya başladım. "Hassiktir!" Anna bağırınca hızlıca kafamı ona çevirdim ve kaşlarımı çattım. "Markette unutmuş olmalıyım. Burada bekle hemen alıp gelirim." dedi ve bir şey dememe izin vermeden mutfaktan koşar adım dışarı çıktı. Onun bu haline güldüm ve zorla da olsa eğilip poşetleri masaya koydum. Buradan yerleştirmek daha kolay olurdu. Tek tek bütün abur cuburları ve içkileri dolaplara yerleştirdikten sonra kan ter içinde kalmıştım. Ve Anna hala gelmemişti. Telefonumu bıraktığım sehpadan aldım ve Demi Lovato- Really Don't Care bütün salonu doldururken banyoya ilerledim. Bugün müzikle banyo yapabilirdim. Bango'nun üstüne telefonu bıraktım ve üstüne hastane kokusu sinmiş kıyafetlerimi bir çırpıda çıkarttım. Tabi aynı şey pantolonum ve kilodum için geçerli değildi. Zorla da olsa pantolonumu çıkartmıştım ama kilodum için aynısı söylenemezdi. Popom fena sızlıyordu ve yaptığım her harekette bıçak saplıyorlarmış gibi hissediyordum. Sonunda üstümdeki her şeyi çıkarttığımda derin bir nefes aldım ve duşa girip suyu açtım. İlk soğuk akan su şimdi sıcacık akıyordu. Gözlerimi kapattım ve kafamı suyun altına soktum. Su bedenimden kayıp giderken beni gıdıklıyordu. Su daha yoğun bir şekilde ve daha sıcak bir şekilde akmaya başlayınca gözlerimi açmaya çalıştım fakat olmuyordu. Suyun altına elimi soktum ve avuçladığım suyu yüzüme serptim. Gözlerimi birazcık ovuşturduktan sonra açtım ve beyaz duş kabinin kırmızı olduğunu gördüm. Nefesim boğazımda takılı kalmış gibiydi. Ellerimi kaldırdım ve kırmızı ellerime baktım. Gözlerimden yaşlar akarken arkamı döndüm ve gördüğüm şeyle güçlü bir çığlık attım. James.. Ağlamam arttığında hızlıca suyu kapattım ve duvarın dibine çöktüm. Tanrım deliriyorum. Deliriyorum. Deliriyorum. Ellerimi bacaklarıma doladım ve bacaklarımın da kan olmasını umursamadan ileri geri sallanmaya başladım. Üşüyordum fakat hareket kabiliyetimi kaybetmiş gibiydim. Yaptığım tek şey tam karşımda James'in duvara asılmış cesedine bakıp bakıp ağlamaktı. Gözleri açık bir şekilde bana bakıyordu ve ben hem ağlıyor hem de deli gibi korkuyordum. Aniden yanımda beliren siyahlık ile ürpersem de hiç bir şey onu öyle görmenin korkusunu geçemiyordu. Biri beni kucağına aldığında kollarımı zorla da olsa o kişinin boynuna doladım. Burnuma taze kan kokusu işliyordu sanki. Berbat hissediyordum. Bu derin bir travmaydı benim için. Eski sevgilimin ölü bedeni.. Derin bir hıçkırık boğazımdan firar ederken bedenimdeki kollar daha fazla beni sarmıştı. Kokusu biraz da olsa kan kokusunu bastırıyordu. Şu an çıplak olduğum ve kimin kucağında olduğumu önemsemeden kokusunu içime çektim. Yanık jelibon ve nane kokusu çok güzel geliyordu. Hem insanı ferahlatıyor hem de mayıştırıyordu. Ağlamaktan şişmiş gözlerim yüzünden ortalığı doğru düzgün göremiyordum. Titreyen bedenim ve düzensiz soluk alışverişlerimden başka bir ses duyamaz olmuştum. Bir de onun nefesini. Sırtım yumuşak zemine değdiğinde vücudumdaki beni ısıtan kollar kaybolmuştu ve ben üşümeye başlamıştım. Gözlerimi sıkıca kapattım ve titreyen bedenimi kanlı kollarımla sardım. Aniden üstümde hissettiğim yumuşaklık ve sıcaklık ile gözlerimi zorla da olsa araladım ve etrafa baktım. Tanıdık kıvırcık saçları tam odadan çıkarken yakalamıştım ama bu işte bir tuhaflık vardı. Ne siyahlar içindeydi ne de üstüne uçtuğu kara bulut yoktu.

O tıpkı bir ... İnsan gibiydi.

"Dur." sessizce fısıldayabilmiştim fakat beni duymuş olacak ki arkasını dönmüştü. Gözleri yeşilin açık tonlarında hafif maviye kaçıyordu. Daha fazla dayanamadan sesimi açmak adına bir kaç kez öksürdüm ve bir işe yaramamış sesimle fısıldadım. "Sana ihtiyacım var." 

I'm Scared Of YouWhere stories live. Discover now