16| Doğum Günü

8.6K 910 463
                                    

Hatalarım varsa affola. İyi okumalar! Son yorumlarınızı benden esirgemezseniz çook mutlu olurum :3

Kim malikanesi altı yıl sonra bile aynı telaşla çalkalanıyor, telaşlı adımlar evin her tarafını arşınlıyordu, zira Kim ailesinin minik prensi Jungkook on yaşına girecekti. Bu yüzden Jungkook, Namjoon'un ailesinin evine gönderilir gönderilmez ev halkı sakladıkları süs eşyalarını gün yüzüne çıkarmış, bahçeyi süslemeye başlamışlardı bile. Namjoon elindeki büyük pankartın bir ucunu tutup mavi merdivene yavaşça çıkarken aşağıya bakmamaya çalışıyordu. "Yoongi, sıkı tut merdiveni." Yine de tedbiri elden bırakmayarak konuştuğunda küçük olan gözlerini devirip ofladı. "Tutuyorum baba merak etme."

Yoongi ve Namjoon doğum günü pankartını asarken mutfakta süren telaşta bir hayli keyifliydi; Jin elindeki elektirikli çırpıcıyla kekin harcını karıştırıyor, Jimin de önündeki kamptan sarı renkli şerkerleri ayıklamaya çalışıyordu. "Baba bu şekerleri koymak yerine çilek falan koysak olmaz mı?" Jimin tekrar derin kaseye bakıp sarı şeker kalmadığından emin olduktan sonra mırıldandı, bir türlü Jungkook'un sarı şekelere olan nefretini anlamıyordu. "Olmaz, özellikle bu şekerleri sevdiğini biliyorsun Minie."

Jimin gözlerini devirerek kardeşinin sevmediği sarı şekerlerden bir avuç dolusu ağzına atarak çiğnedi, bu huysuzluğunun temel nedeniyse babasının ona böyle basit bir görev vermesiydi. En sonunda Jin pastayı fırına attığında Jimin'in tüm sarı şekerleri bitirmiş ve hâlâ son derece dolgun olan yanaklarını masaya yaslayarak uyukladığını fark etmişti. Fakat o an Jimin'in aklında geçen tek şeyse bir daha sabaha kadar Hoseok hyunguyla bilgisiyar oyunu oynamayacağıydı.

"Hoseok hyung, şu çerez tabaklarını koyar mısın oraya," Taehyung'sa hayatındaki en önemli kişinin doğum gününü kendi elleriyle hazırlamaya kararlıydı, bu yüzden kızılığını kaybetmemiş saçlara sahip olan Hoseok hyungunu sürekli ikaz etmekten kaçınmıyordu. "Taehyung, ben de zaten oraya koyacaktım. Söylemene gerek yoktu." Fakat hyungu bundan sıkılmış ve homurdanmasını engellemeden söyleniyordu. Saatler sonra pastalar hazırlanmış, Yugyeom ve ailesi gelmiş, sadece Jungkook'u bekliyorlardı.

"Büyükbaba neden gözlerimi kapatıyorsun?" Jungkook, dedesinin gözlerini kapatmasını saçma bularak şikayet ettiğinde kulaklarına büyükannesinin sesi doldu. "Sabırla ol Kook." Küçük olan bu durumdan şüphelense de sesini çıkarmadan ilerlemeye devam etti. Bu sırada arka bahçede sohbete duran herkes Namjoon'un geliyorlar, demesiyle susmuş ve doğum günü çocuğunun gelişini seyretmişlerdi. Dedesinin elleriyle gözlerini kapattığı Jungkook yavaş yavaş bahçeye geldiğinde herkes nefesini tutmuş, minik çocuğun gözlerinin açılmasını bekliyordu. Jin eliyle Dongjae'ye açması için komut verip heyecanla gülümsedi, belinde eşinin eli varken zor duruyordu.

Sunjae, kocası tam minik çocuğun gözlerini açacakken hararetle durması için kollarını sallayıp giydiği kısa topuklularla ayak ucunda koşarak diğerlerinin yanına geldi. Dongjae, karısı yerini aldıktan sonra merakla yerinde kıpırdanan çocuğun gözlerinden ellerini çekti ve aynı anda arka bahçede tanıdık bir ezginin tonları dudaklardan döküldü. "İyi ki doğdun Jungkook, iyi ki doğdun Jungkook!"

Jungkook, sevdiği herkesin el çırparak bağıra bağıra doğum günü şarkısı söylemesiyle zeytin gözlerini biraz daha büyüterek şaşkıklığa bulanmış bir sevinci konuk etti dudaklarında. "Bunlar benim için mi?!" Neredeyse çığlık atarcasına bağırdığında gözleri arkadaki büyük pankarta takıldı, kocaman harflerle 'iyi ki doğdun Kookie' yazan pankart meltemle birlikte hafifçe sallanıyordu. Mutlulukla babalarına koştuğunda iki eş dizlerinin üzerine çömelerek küçük çocuklarının boyuna denk olup onun boyunlarına sıkı sıkı sarılmasına izin vermişlerdi. "Teşekkür ederim!" Saf neşeyle dolu olan çığlığı bahçede yankılanınca herkes kıkırdayarak bu güzel tabloyu seyretti.

Family |Bangtan|Where stories live. Discover now