yirmi iki| çarı etkinleştir: anne oyuna girdi

Start from the beginning
                                    

Ama bakmamaksa daha zor.

İpek gibi saçlarını öne doğru tarayıp iki yana ayırmıştı. Üzerinde okulundan yeni çıktığını belli edercesine siyah bir takım elbise vardı fakat ceketini çıkartıp kucağına koymuştu, gömleğinin kollarıysa katlıydı. Gözlerine kalem çekmişti, öyle güzel görünüyordu ki sarı uzamış ve dağınık saçlarımla, üzerimdeki okul kıyafeti ve bağcıkları çözülmüş spor ayakkabılarımla yanında saçma duruyordum. Beni gerçekten görmek istemesi için hiçbir neden yoktu, neden buradaydı ki?

"Bu dersi sevdiğini sanıyordum." Çekingence mırıldandı. Nedendir bilinmez kaçıp gitmemden korkuyor gibi bir hali vardı. Alayla sırıttım. "Edebiyattan nefret ediyorum."

Cümlemle birlikte bana inanamazmışım gibi baktı. Eh, en yüksek notlarımın olduğu, dersine yüzde yüz verimle katıldığım dersten nasıl olur da nefret edebilirdim değil mi? O kırk dakikalık kâbusları güzel yapan tek şey kendisiydi. Bunu ona söylemekten çekinmedim. "Ben sadece seni sevmiştim." Hâlâ seviyorum. Bakışları tekrar aşağı düştü. Üzüldüğünü hissettim, Junmyeon edebiyatı çok severdi. Haliyle. "Sana önerdiğim kitapları beğendiğini söylerken de yalan mı söylüyordun?"

İşte bu doğru değildi. Başımı iki yana salladım, sonra bana bakmadığını farkedince konuşmak üzere ağzımı araladım. "Hayır, hepsini çok seviyorum. Otomatik Portakal'ı üç kere okudum." Öncesinde ondan her hafta bana bir kitap önermesini rica ederdim. İlgili ve başarılı öğrencisinin bu isteğini kırmazdı elbette, hatta bazen bitirince bunlar hakkında konuşurduk. Onunla konuşurken salak gibi sırıttığım zamanları özlediğimi farkettiğimde hafifçe güldüm. Jun da bundan cesaret alırcasına tebessüm etmişti. "O tür bir kitaptan hoşlanamayacak kadar hassas görünüyordun öncesinde."

Kelimeler ağzından çıktığı gibi yanlış bir şey söyleyip söylemediğini anlamak için yüzüme bakınca ister istemez yine o hisle doldum. Sanki sırf beni daha fazla üzmemek için buradaymış hissi. Acıma. Yine de zor da olsa bunu beynimin biraz daha gerilerine itmeyi başardım. Sırtımı iyice banka yasladım ve güldüm tekrar. "Şimdi nasıl görünüyorum?" Gözlerini hiç çekinmeden ayakkabılarımdan saç uçlarıma kadar heryerimde gezdirdi. Yanaklarımın yandığını hissetmiştim.

Sonrasında yüzündeki tebessümüyle tekrar konuştu. "Bulutsuz bir gökyüzünün gündoğumu kadar güzel görünüyorsun."

--Sehun-

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

--
Sehun-

Dudaklarını son kez uzun uzun öpüp yanağını sağ elimle okşadıktan sonra hastası olduğum yüzüne gülümseyip konuştum. "Yarın okulda görüşürüz." O da beni başıyla onaylayıp o sırada dağılmış birkaç saç tutamımı düzeltti. Saçlarımın boyası iyice akmaya başlayınca gidip kendi rengine boyatmıştım ve buklelerime kavuşmuştum. Onları gerçekten seviyordum, alnıma savrukça dökülmelerini de öyle. "Ödevlerini yapmayı unutma."

bir çeşit eşitsizlik] sekai ✔Where stories live. Discover now