15. Bölüm | Turn Me On London

258 16 13
                                    

(Hmm, şimdi nerden başlasam... Öncellikle bu bölüm biraz cinsellik içeriyor bu yüzden bu konudan rahatsız oluyorsanız okumayın. Ayrıca bu 15. Bölüm ve buna rağmen okuyucum da çok az yorumlarım da oylarım da. Yani yanlış anlaşılmasın ama hikayemin kötü olduğunu düşünmüyorum ve bu hikayeden daha fazla artısı olduğunu düşünmediğim bazı hikayelerin çok ama çok okunduğunu görüyorum bu da beni biraz üzüyor. Neyse, sadece paylaşmak istedim. İyi okumalar :* )

“Emma! Kalk artık hayatım!”

Annemin alt kattan gelen sesiyle uyandım.

İki haftadır tam olarak berbat haldeydim. Az yedim, az uyudum annem ısrar eden kadar duşa bile girmedim. Gözlerimin altı mordu ve beyaz tenim olduğundan da soluktu.

Ve yarın sabah uçağım vardı. Turne tekrar başlıyordu ve ben tamamen hazırlıksızdım.

Jess okul nedeniyle cenazeden sonraki gün geri dönmek zorunda kalmıştı.

Çocuklar her gün bana tek tek mesaj atıyorlardı ayrıca Twitter’dan fanlar bile üzgün olduklarını belirttiler. Buna minnettardım fakat bunu gösteremiyordum. Tek yaptığım evin içinde hayalet gibi dolaşmaktı. Veya bahçeye çıkıp akşama kadar çimlerde oturmaktı.

Esneyerek yatağımdan kalktım, dün aldığım duştan sonra saçlarımı kurutmadan kendimi yatağa bıraktığım için tutulmuş boynuma sövdüm.

Giyindim ve ağır adımlarla aşağı indim.

“Günaydın gün ışığım.” diye şakıdı babam.

Tüm aile cenazeden beri bana özel davranıyordu.

Zayıfça gülümsedim.

“Evdeki son pancake’in bitanem. Tadını çıkar.” dedi annem ve tabağı önüme koydu.

Sonra üzerime bakıp devam etti:

“Neden şu şeyi giyip duruyorsun?” dedi Harry’nin hırkasını göstererek.

“Çünkü onu seviyorum ve sevdiğim şeyleri artık yanımda tutmaya karar verdim.” dedim gözlerimi tabağa dikerek.

“Ama üstünde çimen lekesi de var yıkamama da izin vermiyorsun.”

Çünkü onun kokusunu seviyorum.

“Çünkü pislikten kokmasını bekliyor.” dedi Aaron gülerek.

Ona dil çıkardım ve tabağıma döndüm.

“Yeter ama artık.” diye ofladı babam camdan bakarken.

Yine gelmişti.

Kim mi?

Kraliçe Elizabeth.

Daha kıvırcık saçlı.

Kumral.

1.80 boylarında.

Ah, bir de erkek.

“Martin. Sakin ol bu sefer ben konuşacağım.” dedi annem mutfaktan çıkarken.

Ben de hiçbir şey olmuyormuş gibi yemeğimi yemeğe devam ettim.

Her gün geliyordu ve hayranlar görmesin diye bizden aldığı olumsuz tepkilerin de etkisiyle hemen geri sıvışıyordu.

Diyorum ya tam bir Romeo.

“Abla eğer istersen onu pataklayabilirim.” dedi Aaron kaşlarını çatarak.

“Gerek yok Clark Kent.” dedim gülümseyerek.

Camdan bakarak annemin eve girişini izledim.

Memories From The PastWhere stories live. Discover now