(22) Sana Çekiliyorum.

Start from the beginning
                                    

Acıyla haykırıp dolan gözlerle bana yalvardı. "Sedef, beni yine bırakıp gitme be güzelim..." diye fısıldadığında gözlerinden firar eden o bir damla yaş yüzüme düşerek beni yakıp geçti.

Öksürerek kan kustuğumda aldığım nefes bana acı vermeye başladı. "Be-ben..." dedim büyük bir ıstırap içinde. "Se-seni hatırlıyorum." Onunla olan tüm anılarım geçmişten süzülüp zihnime doluşmuştu.

13 yıl önce

"Müdire anne, lütfen," diyerek yalvardım ona. "Lütfen, Füsun teyzeye söyle, bana biraz ekmek versin." Hıçkırdım. "Karnım çok aç..." Bugün müdire annenin istediği gibi uslu bir çocuk olamadığım için ceza olarak beni yurdun kilerine kapatmıştı. Yarına kadar çıkmam yasaktı ve ben tüm gün bir şey yemediğim için açlıktan ölmek üzereydim.

Bana, "Cezalısın, Sedef!" diye bağırınca daha fazla ağlamaya başladım. "Ama o kız yalan söylüyor. Ben Fulya'nın kolyesini çalmadım." Neden kolyesini alan kişinin ben olduğumu söylediğini bile bilmiyordum.

"Yalan söylemeni sana yasakladığımı sanıyordum," dedi. Ne söylersem söyleyeyim bana inanmayacaktı. Ben soğuktan titrerken o, kalın paltosunu giyinmişti.

Benim üzerimdeki kazağın yakası sökülmüş ve eskiden kırmızı olan rengi şimdi kahverengiye dönmüştü. Bana büyük gelen pantolonun kemer kısmını sıkıca bağlamıştım. Eski ayakkabılarımın içindeki ayaklarımda bir çorap bile yoktu. Ben, bu gece soğuk bir kilerde kalacaktım ama o, içinde soba yanan sıcacık evine gidiyordu. Benim üzerimdeki kıyafetler yırtık ve eskiydi. O ise yeni aldığı paltosuna sıkıca sarılıyordu çünkü burası çok soğuktu.

Gözyaşlarımı silerken cezamı kabul ederek başımı salladım. Çünkü tüm gün itiraz ettiğim halde değişen bir şey olmamıştı. "Annem ne zaman beni almaya gelecek, müdire anne?"

Islak gözlerle sorduğum soruya karşılık derin bir nefes alarak saçlarımı okşadı. "Senin bir annen yok Sedef, hiç olmadı." Ona ne zaman annemi veya babamı sorsam hep bu cevabı alıyordum. Müdire anne, bana onlar hakkında hiçbir şey anlatmıyordu.

Gece ışıkların açılması yasak olduğu için lambayı kapattı ve kapıyı üzerime kilitleyerek gitti. Kilerin ortasında ayakta dururken un çuvallarının yanından gelen tıkırtıları duydum. Başımı çevirsem bile karanlıktan dolayı bir şey görmüyordum. "Sadece fareler, Sedef." Sürekli kendimle konuştuğum için herkes bana deli diyordu ama bu huyumdan vazgeçemiyordum.

Dışarıda yağmur yağıyor ve gök gürlüyordu. Çakan şimşekler yüzünden içerisi kısa süreliğine aydınlanıyor, ardından yine karanlığa bürünüyordu. "Karanlığı seviyorsun, Sedef, o yüzden sakın korkma," diyerek olduğum yere oturdum. Karanlık hiçbir zaman beni korkutmadı çünkü sürekli ceza alıp buraya geldiğim için alışmıştım.

"İlk günler az korkmadım ama," diyerek kahkaha attım. Karnım açtı, üşüyordum ve etrafımda fareler cirit atarken ben kendi kendimi güldürüyordum.

Aradan ne kadar zaman geçti, bilmiyordum. Buz gibi zemine uzanıp kollarımı kendime sarmıştım. Uyuyamıyordum, ne zaman aç olsam uyuyamazdım. "Kedicik?" Kuzey'in sesini duyunca yavaşça yattığım yerden kalktım.

"Kedicik, uyudun mu diyeceğim ama sen boş mideyle uyuyamazsın." Söylediklerine karşılık gülerek ayağa kalkıp kapının yanına gittim. Beni herkesten iyi tanıyordu.

"Yine ceza alacaksın," diyerek kapının altındaki boşluktan benim için getirdiği ekmeği aldım. Sırtımı kapıya yasladım ve yarın Kuzey'e olacakları düşünüp, ağlayarak ekmeği yemeye başladım.

"Olsun, sen karnını doyur," dedi. Onun da sırtını kapıya yaslayıp oturduğunu biliyordum. Ben ne zaman ceza alsam Kuzey, o gece gizlice mutfaktan benim için ekmek çalardı ve buraya gelmenin yasak olduğunu bile bile sabaha kadar kapının diğer tarafında otururdu. Ertesi gün ise Kuzey'i burada buldukları için aç bırakırlardı.

YARALASAR(Kitap Oldu)Where stories live. Discover now