36.Bölüm

1.4K 94 1
                                    

Genç kız eliyle tabancama vuruyor. Şaşırarak geri çekiliyorum. Hiçbir şey söylemeden yataktan kalkıyor ve bana doğru gelmeye başlıyor. Daha tabancamı ona doğrultamadan, uzun ve keskin tırnaklarını yüzüme geçiriyor. İnliyorum ve kızın göğsüne omuz atıyorum. Geriye doğru sendeliyor. Elimi yüzüme götürüyorum ve sağ gözümün hemen altında, tırnaklarının açtığı yaranın kanamaya başladığını görüyorum. Hırsla ileri atılıyorum ve kızın sol bacağına bir tekme geçiriyorum. Duyulması imkansız bir çığlık atıyor gözleri öfkeyle parlıyor. Bana doğru bir hamle yapıyor. Islak saçlarımdan yakaladığı gibi, çenemi yatağının yanındaki yüksek çekmeceye vuruyor. Dilim dişlerimin arasında kalıyor ve ağzıma kan doluyor. Dirseğimi yüzüne geçirerek onu kendimden uzaklaştırıyorum ve bir hamle daha yapmasına izin vermeden silahımı doğrultup tetiği çekiyorum. Genç kız, ellerini kalbinin üzerinde birleştiriyor ve gözleri kapanıyor. Cansız bedeni, yatağına doğru yığılıyor. Ağzımı açıyorum ve parmaklarımla dilime dokunuyorum. O sırada, çeneme kan süzülüyor ve ağzımı kapatıyorum. Gürültü yapmaktan sakınarak odadan çıkıyorum ve aynı anda Chris'in de karşıdaki odadan çıktığını görüyorum. İki uzun adımda yanımda bitiyor ve eliyle çenemdeki kanı siliyor.

"Eh, kral ve kraliçeyi halletmenin zamanı geldi."

"Uykularında öldürelim. Tabancayı prensesin şakağına dayadığım anda uyandı. Onları uzaktan, kafalarından vuralım. Ölümleri hızlı olsun."

"Emredersiniz, Komutanım." diyor ve kral ile kraliçenin odasının kapısının önüne gidiyor. Kolu kavrıyor ve yavaşça kapıyı açıyor. Tek eliyle gelmemi işaret ediyor. Parmak uçlarımın üzerinde yanına gidiyorum.

"Ben kralı alıyorum. Sen de kraliçeyi hallet." diyor ve kralın yattığı tarafa yöneliyor. Bende kraliçenin tarafına gidiyorum.

"Hazır mısın?" diye soruyor sabırla. Başımı sallıyorum. İkimizde aynı anda tabancalarımızı kafalarına doğrultuyoruz ve bam sesi eşliğinde kral ve kraliçenin kafalarının ortasında bir delik açılıyor. Bir dakika. Bam sesi mi?

"Chris, susturucu sayesinde ses çıkmaması gerekiyor sanıyordum." diyorum telaşla.

"Öyle zaten. O ses başka bir yerden geldi. Koş." diyor ve koşarak odadan çıkıyor. Onu takip ediyorum. Kraliyet ailesine ayrılmış olan koridordan çıktığımızda, kattaki bütün muhafızların yerde, bir kan gölünün içerisinde yattıklarını görüyoruz.

"Komutanım!" Askerlerden biri bir alt kattan sesleniyor. "Saray temizlendi. Siz kraliyet ailesini hallederken katların hepsini temizledik. Sarayda tek bir canlı bile kalmadı." diyor. Donup kalıyorum. Bu habere, emirlerime uymadıkları için sinirlensem mi yoksa planladığımdan da kısa sürede is bittiği için sevinsem mi bilemiyorum. Sevinmeyi seçiyorum. Fazladan dramaya hiç gerek yok.

"Aferin, asker. Ekibi ön kapıda topla. Orduyu dağıtmamız gerekiyor." diye emir veriyorum. Asker selamı vererek merdivenlerden aşağı koşturuyor.

"Sandığımdan da kolay oldu." diyor Chris. Başımı sallayarak onay veriyorum ve onu kolundan tutup merdivenlere doğru çekiştiriyorum.

Planımız oldukça basit. Ordu binasına baskın yap. Askerlerin hepsinden ve komutandan kurtul. Savaşı kazan.

Ordu binasına doğru yola çıktığımızda, yağmur durmuş, yerini parlak, sarı güneşe bırakmıştı. Bunun için minnettarım. Askerler sırtlarını dikleştirmiş, tüfeklerini ellerine almış, uygun adımlarla ilerliyor. Güneylilerse yorgunluktan bitap düşmüş, ayaklarını sürüye sürüye yürüyorlar.

"Biraz duralım, ekip. Ortaklarımız yorulmuşa benziyor." diye sesleniyorum. Arkamdaki kadınlardan biri, "Teşekkür ederiz, Komutanım." diyor ve rahat bir nefes alıyor. Askerlerden birine yanaşıyorum.

ŞampiyonWhere stories live. Discover now