Bölüm 3

912 31 0
                                    

     Başım cama dönük bir halde Londra’da geçen günlerimi, hayatımın en mükemmel yazı olmayı başarabilimiş bu 3 ayı düşünmeye dalıyorum. Ta ki her zaman soğuk olmasıyla bilinen ellerime, sıcacık bir el değene kadar. Ne olduğunu anlamadan hızlı bir refleksle başımı çeviriyorum bu ellerin sahibine doğru, bir yabancıyla karşılacağım düşünüyorum önce ama o çok tanıdık mavi gözlerle, parlayan kumral saçlarla ve her zaman kalbimi ısıtan o gülüşle karşılaşıyorum.

‘’Ne yani bir uçuşta daha mı uykuya daldım. Bunun rüya olmaktan başka şansı yok çünkü.’’

  Yüzünde daha da büyüyor gülüşü, kalbim daha da ısınıyor. Kan kaç derece de kaynıyordu acaba? Umarım alev alıp ölmem buralarda,  hadi ben neyse de uçaktaki hiç bir şeyden haberi olmayan bu insanlara yazık değil mi?

‘’İkimizde aynı rüyayı görüyor olamayız herhalde, bir öpsende emin olsak gerçek mi diye?’’ diyor.

  Uçakta yankılanacak büyüklükte bir kahkaha atıyorum, kontrolümü kaybedip. Herkesin ne olduğunu anlam veremeyen bakışları bize dönüyor.

‘’Cimcirmek o bir kere eğer canın yanarsa anlarsın gerçek olduğunu, öperek nasıl anlayacaksın ki?’’

‘’Bu insanların derdi ne allah aşkına. Varsa yoksa can yaksınlar, ben kıyamam senin canın yakmaya ya sen?’’

Kıyıyorum, cimciriyorum onu. Büzülen dudaklarına bir öpücük konduruyorum sonra özür dilercesine.

‘’Öpünce geçer bilirsin, İşte bu yüzden acıtır aşıklar birbirinin canını, öpsünler de birbirlerini, geçsin diye. Birisinin ilacı olabilmek, acısını dindirebilmek ne kadar güzel şey değil mi?’’

  Yanımıza gelen hostes ‘’Uçak kalkıyor, yerinize geçebilir misiniz lütfen?’’diye uyarmasa onu, oturmak bile gelmeyecek aklına öyle kopmuşuz ki içinde yaşadığımız zamandan.

    Uçak yavaşça kalkarken bir şeyler oluyor bana kulaklarım tıkanıyor önce, kafamın için de inanılmaz bir baskı var. Kendimi kafasından ateşler çıkan çizgi film kahramanları gibi hissediyorum adeta. Neden gülmüşüm çocukken o zavallılara ne kadar acı veren bir şeymiş bu oysa. Elimin altında duran elini sıkıyorum. Canı yanınca kafasını çeviriyor bana doğru, gözlerim kararıyor resmen, yüzünü hatta masmavi gözlerini bile göremiyorum artık.

‘’Rüya ne oluyor iyi misin sen?’’

‘’Başım çok fena, beynim dışarı fırlayacak sanki,’’

‘’Söyleyelim mi hostese daha tam kalmadık bile geri döndürürler belki uçağı’’

‘’Saçmalama, ben biraz abartıyorum sanırım, annem hep ağrı eşiğimin düşük olduğunu söylerdi. Ağrı kesicin var mı?’’

‘’Varda. Gelirken de böyle olmuştu bir sorun olmasın ?’’

‘’Olmazz seni görünce çok heyecanlandım ondan oldu.’’ Gülümsemeye çalışıyorum onu meraklandırmamak, biraz olsun rahatlatabilmek için. İstemeden de olsa, hiç yanından ayırmadığı sırt çantasından çıkarıp, veriyor ağrı kesiciyi bana.

  Neyseki beni yeniden uyutuyor bu ağrı kesici de rahat ediyorum yolculuk boyunca. Uçak iniş yapıp, Bulut beni uyandırdığında çok bitkin hissediyorum kendimi, adım atacak halim bile yok ama ne Bulut’un ne de ailemin endişelenmemesi için elimden geldiği kadar iyi görünmeye çalışıyorum. Gerçi elimden yarım yamalak gülümsemekten başka bir şey de gelmiyor.

  Bizimkileri görünce sarılamıyorum bile onlara midem bulanıyor, başım dönüyor. Onları iyi olduğuma ikna etmem mümkün değil. Ben konuşamıyorum ,  uçak kalktığından beri kötü olduğumu Bulut söylüyor onlara. Kullaklarımdaki uğultu tam olarak neler anlattığını anlamama bile izin vermiyor.

Yarın Diye Bir Şey Yok (Tamamlandı) Where stories live. Discover now