Bölüm 2

1.1K 32 1
                                    

14 sene sonra ilk defa bir uçağa binmenin heycanı, kalbimin ritmini bozuyor, kalbim atışlarım öylesine hızlınıyor ki uçağa gerek bile kalmadan kanatlanıp uçacak gibi hissediyorum kendimi. Ta ki koltuğumun koridor tarafında olduğunu farkedene kadar ben bu sefer bulutları göremeyecekmiydim yani, resmen üzüntüden başım ağırmaya başlıyor. 14 sene sonra ilk defa uçağa biniyorum ancak camdan gökyüzünü izliyemeyeceğim öyle mi ? Check-in yaparken cam kenarı diye belirtmek gelmemişti ki hiç aklıma. Yapacak bir şey yok mecburen oturuyorum koltuğuma ama suratımdan düşen bin parça. Gözlerimden damlamamaları için sıkıca tuttuğum yaşlar başıma bir ağrı saplanmasına neden oluyor, bu ağrı uçak yükseldikçe daha dayanılmaz bir hal almaya başlayınca, hostesten bir hap istiyorum ancak hostes ilaç vermek yerine, yasal olarak böyle bir  yetkilerinin olmadığını hatırlatıyor bana. Yanımdaki, cam kenarında  oturan Bulut’un da o zaman çekiyorum dikkatini:

‘’İyi misiniz?’’

  Baş ağırım beni çıldırtacak halde kibar kalamıyorum doğrusu, etrafımdaki her şey rahatsız ediyor beni, Bulut’un kusursuz yüzü bile çok sinir bozucu görünüyor gözüme hayatımda ilk defa deneyimlediğim bu acı sayesinde. Zaten cam kenarında oturduğu için de gıcık oluyorum ona.

‘’Sizce iyi miyim beyfendi?’’ diye tersliyorum onu.

  Bir suçu olmadığı halde özür diliyor benden. O, özür dileyince kötü hissetmeye başlıyorum kendimi. Adamın ne suçu var benim başımın ağrımasında, cam kenarını da özel olarak belirtmem gerekirdi işlemlerimi yapan görevli kadına. Belirtmedim, bu adam belirtmiş almış koltuğunu baş ağrıma rağmen hissedebiliyorum vicdanımın rahatsızlığını. Ben hiç böyle kaba bir insan değildim önceden, fazla naziktim hatta ne olduysa babama ben gidiyorum diye resti çekdiğim gün oldu. İnsanlara saatlerce dil döküp onların rızasını almaktansa, kırıp döküp onları mecbur bırakmak kolayıma geldi sanırım, istediklerimi elde etmek için.

Olabildiğince tatlı bir sesle özür dilemeye çalışan benim bu sefer.

‘’Kusura bakmayın lütfen. Başım çok ağırıyor kontrol edemedim kendimi’’

‘’Önemli değil, sizin için yapabileceğim bir şey var mı?’’

‘’Nasıl desem var aslında , koltuğunuzu benimle değiştirseniz olur mu?’’

Şaşırıyor haliyle. Baş ağrısıyla koltuk değiştirmenin ne gibi bir ilgisi olabilir ki.

‘’Tabi ama neden?’’

‘’Biz şimdi yer değiştirelim, ben size baş ağırım geçince anlatırım olmaz mı? Daha 4 yaşıma kadar uzanan derin bir hikaye.Ha bir de ağrı kesiciniz var mıydı?’’

  Gülüyor. ‘’Şanslı gününüz çantamda olacaktı.’’ Hem ağrı kesicisini hem de cam kenarındaki yerini veriyor bana. İyi ki başım ağıyor diyorum kendi kendime , eğer başım bu kadar ağrımasa kesin aşık olurdum ona.

‘’Teşekkürler’’ diyorum, başımı bulut denize bakan cama doğru çevirirken. Babam olsa çok kızardı bana hiç tanımadığım bir adamdan bir ilaç alıyorum diye ‘’dışarısı it kopuk, serseri dolu sonuçta hap değil başka bir şey verseler sana bir de seni Londra’ya gönderiyorum tek başına, delirdim herhalde ben senin gibi küçücük bir kızın sözünü dinliyorum yok yok kesin delirdim ben’’ diye.

  Annemse ‘’hmm yakışıklı çocukmuş valla ‘’ derdi kesin. Kafamdaki sesler ve baş ağırım beni yavaşça terk ederken kendimi bulutların üzerinde buluyorum.

‘’Pardon, hanımefendi’’

  Gözlerimi yavaşça açıyorum karşımda onu görüyorum yine, her şey bulanık ama masmavi gözleri bu bulanıklık içinde yol gösteriyor bana.

Yarın Diye Bir Şey Yok (Tamamlandı) Where stories live. Discover now