Bölüm 7

23.4K 1.2K 135
                                    

Uyandığımda saat henüz sabahın beşiydi. Hava tam olarak aydınlanmış bile değildi. Ama yeniden uyuyabilecek gibi hissetmiyordum.

Üzerimdeki örtüyü kenara itip ayağa kalktım ve hemen yanı başımdaki masanın üzerinde duran minik not kağıdını gördüm.

Elime alıp okuduğumda bunu Agusto'dan başka birinin yazamayacağını anlamam uzun sürmedi.

"Bu sabah da her zamanki kahvenden içmek isteyebilirsin..."

Aklı sıra burada geçen günlerimi eğlenceli hale getirmeye çalışıyordu. Eskiden boş vakitlerimi kafede kitap okuyarak ya da sevdiklerimle bir kahve içerek geçirdiğimi bilirdi. Ve bundan ne kadar zevk aldığımı da. İleride bir gün açmak istediğim kitap kafe fikrimden bahsedip kafasını şişirdiğim günleri net bir şekilde hatırlıyordum. Tabii ki babam böyle bir şeye hayatta izin vermezdi. Ona göre bu, boş bir uğraştan başka bir şey değildi. Başkalarına hizmet etmem onun için aşağılayıcı bir işti. Ona kalsa herkes bize hizmet etmeliydi.
Biliyordu ki ben sadece bir patron gibi davranıp masamda oturmayacak, müşterilerle ilgilenip yeri geldiğinde onlara ikramda bulunacaktım.

Gerçi babam bu hayalime sürekli karşı gelse de onun tüm düşüncelerine ters bir şey yapıp başka bir ülkede yaşamaya başlamıştım ama bu da sadece iki yıl sürebilmişti. Bu kadar zaman için bile olsa kendim gibi olabildiğim o zamanlara ve buna kalkıştığım için kendime minnettardım. İngiltere'de okul harçlığımı çıkarmak için çalıştığım kafeleri hatırlayınca kendimi daha da üzgün hissettim.

O saatten sonra da yatağıma bir daha dönemedim. Ilık bir duşun ardından mutfağa inip evin yardımcılarıyla birlikte kahvaltımı yaptım. Bu onların alışkın olduğu bir şeydi.

Eskiden beri onlarla sohbet etmeyi, yemek yemeyi severdim. Ama bugünlük onların yanında fazla kalmadım. Zaten babamın bana yaptığı eziyetin sonucu acıyan bakışları altında daha fazla yanlarında durmak da istemiyordum.

Kardeşimin notuyla birlikte babamın lütfü olan son model arabama atlayıp, şehir merkezindeki kafeye doğru yola çıktım. Babam dün akşam bana bahşettiği özgürlüğün altına bir esaret saklamıştı. Esaretimin sonunu yine ben getirecektim ama bunun için iyi bir plana ve maalesef ki Leonardo'ya ihtiyacım vardı.

Onun tam da şu anda ne yaptığını çok merak ediyordum. Beni odamda karmakarışık bir halde bıraktıktan sonra bir daha yanıma ne gelmiş ne de aramıştı. Belki de kendini çoktan bu işten soyutlamış, hayatına kaldığı yerden devam ediyordu. Benim için İngiltere'ye gelerek katlandığı eziyet son bulduğu için belki de bir daha beni görmek bile istemezdi. Bu da endişeyle midemin kasılmasına sebep oldu. Onsuz bu işin içinden sıyrılmam neredeyse imkansızdı.

Arabayla şehre gelmek yarım saatimi almıştı. Evimiz tüm meraklı gözlerden uzakta, ciddi manada korunaklıydı. Böylesi anlarda yol, kafa dağıtmak için bana hep güzel bir fırsat gibi gelirdi.

Bugün de yine öyle oldu.

Arabamı park edip, kahve dükkânından içeri girdiğimde bakışlarımı içeride bir müddet gezdirdim ve hemen duvar kenarındaki ufak masada oturan iki muhteşem kişiye takıldı gözlerim. Onların yanına gitmeden önce uzaktan bir süre özlem dolu gözlerle ikisinin hararetli hareketlerini izledim. Onlara kaçamak da olsa bakan bir tek ben değildim ayrıca. Onların farklı ve cezbedici görüntülerine merakla bakan birçok kişi vardı. Ama onlar bu bakışlardan bir haber aralarında konuşuyorlardı. Sofia ve Aida'yı gördüğüm an içimden birçok duygu geçti. Sanki onların varlığıyla eksik parçalarım tamamlanmıştı. Ben onlara bakınca varlığımı sezip sohbetlerini anında kestiler. Başlarını benim olduğum tarafa çevirdiler.

LEONARDOWhere stories live. Discover now