Bölüm 4

24.9K 1.5K 195
                                    


Etrafında dikenli teller olsa da sayısız ağaçların yükseldiği, yapay göl manzarasıyla, görkemli ve göz alıcı o yerdeydim.

Moretti malikânesine iki yıl sonra başım dik bir halde giriyordum ama gizliden gizleye içimdeki küçük kız ürkekçe etrafı kolaçan ediyordu.

Burası tüm dünyayı yöneten yerlerden biriydi. Babam Amerika'da yaşayan, en önemli İtalyan ailelerinden birinin başındaki adamdı. Diğerlerinin kim olduklarıyla ise hayatım boyunca yakından ilgilenmemiştim. Yaptığı işlere bakılırsa sadece kâğıt üzerinde legal, okyanus ötesi ticaretti. Gel gör ki hiç de öyle olmadığını bilecek kadar bu işin içindeydim.

Buraya o kadar uzun zamandır gelmemiştim ki kendimi bir anda bunun bir rüya olabileceğine inandırmak istedim. Ama tüm bu olanlar gerçekti ve birazdan en beter kâbustan bile korkutucu olabildiğini bildiğim babamla yüzleşmek zorundaydım.

Eve girdiğimiz anda bana saatlerdir eşlik eden korumalar mekanik bir biçimde farklı yerlere dağıldılar. Evin çalışanları ise beni gördükleri anda bir miktar heyecan ve beklentiyle beni karşılamışlardı. Hepsiyle ayrı ayrı anılarım vardı ama hoşbeş etmenin ve aradan geçen zamanın telafisini daha sonraya saklayacaktım. Şimdi asıl önemli olan kaçınılmazla yüzleşmekti. Dört katlı malikânenin döner merdivenlerinin hemen ilerisinde kalan odanın kapısı aralık bırakılmıştı. Birkaç adımda odanın önündeydim. Başında dikilip aralık bırakılmış kapıya endişe içinde baktım. Bir yanım içeri girememeyi diliyordu. Ama kaçamazdım.

Derin bir nefes aldım. Kapıyı tıklattım ve iterek daha da açılmasını sağladım. Az ötemdeki manzarayı fark edince ise gerçek tokat gibi yüzüme çarptı. Babamın dizlerinin dibinde oturmakta olan köpeğim sessiz ve durgun Peitho'yu gördüm. Onunla bahçede koşturduğumuz, annemin bize bakarak neşeyle gülümsediği zamanları hatırlamak içimi daha büyük bir hırsla doldurdu. Sinirlendim hem de öyle böyle bir sinir değildi bu damarlarımda akan kanın kaynamasına sebep olan.

Burayı terk ederken bana huzur veren şeyleri de geride bırakmıştım elbette. Ama bu da ödemem gereken bedeldi. Tıpkı diğerleri gibi Peitho da onun sadık köpeği olmuştu. Yine de adımlarımı sakince atmak için irademle müthiş bir sınav verdim. Onlara doğru adım attığım sırada arkamda kalan Leonardo da benimle birlikte içeri girdi. Bunun korkunç bir an olması gerekirken sadece yine o tuhaf tanıdıklık hissi vardı.

Aramızda epeyce mesafe bulunmasına rağmen olduğum yerden babamın gücünü tüm şiddetiyle hissedebiliyordum. Benim gelişimi bekliyordu. Kaşları çatık, yüzü gergindi. O kadar kudretli görünüyordu ki bir an kendimin kim olduğunu unutmamı sağlamıştı. Şimdi yanı başımda benimle yürüyen Leonardo'nun bile en az benim kadar gerilmiş olduğunu bilmeme gerek yoktu.

Birbirimize bakmadan babamın olduğu yere doğru yürüyorduk. Peitho beni fark etti ve yerinden hızla fırlayıp bana doğru atıldı. Anında dizlerimin üzerine eğilip, köpeğime sarıldım. Başımı onunkine yasladım ve kulaklarını özlemle okşamaya başladım. Beni unutmamıştı. Ama babam, "Peitho gel," diye emredince köpek asıl sahibine itaat etti ve koşarak onun yanına gitti. "Otur!" emriyle de yine koltuğunun yanına çöküverdi.

Köpeğim dilini hevesle sarkıtmış soluyor, bana koşmak ister gibi bakıyordu. Burada olduğum sürece sevdiklerime tıpkı bu köpek gibi tekrardan sahip olacaktım. Buna köpeğimle başlayacaktım.

Bakışlarımı köpekten odada olanlara çevirdim. İçeride iki adet koruma ve hizmetkârlardan biri vardı. Korumaları çok iyi tanıyordum. Babamın yanından bir an olsun ayrılmazlardı. Bazen babamla seyahatlerinde aynı odada uyudukları bile olurdu. Ne büyük saçmalık diye düşündüm. İçimden o an gülmek geldi. Babam resimlerde tasvir edilen Yunan Tanrısı Zeus ve korumaları da onun sadık hizmetkârları gibi göründü gözüme. Bana diktikleri gözleriyle her bir hareketimi, duygularım da dâhil açık bir deniz gibi okuyabilen kiralık katillerdi onlar.

LEONARDOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin