Bölüm 1

68.7K 1.9K 318
                                    

Koşarak uzaklaşmalıydım. Aniden ruhumu kaplayan huzursuzluğun sebebinin ne olduğunu tam olarak anlayamasam da içgüdülerime güvenmeliydim. Ancak bunu yapamıyor, ayaklarıma beton dökülmüş gibi olduğum yerde dikilmeye devam ediyordum. Ve bunun geçmişin izlerini taşıyan, vücudumun yersiz kaç kurtul alarmlarından biri olduğunu düşünmeyi yeğliyordum.

Kendimi sınıf arkadaşlarımla sohbet etmek için zorlarken ne söylediklerini duyuyor, anlıyor hatta onlara arada gülümsüyor ama kafamın içindeki siren seslerini bir türlü susturamıyordum.

Steph hazırlamayı unuttuğu ödevle ilgili yakınmalarını sürdürürken birdenbire susup, bakışlarını omzumun üzerindeki noktaya dikince ise yanılmadığımı anladım. Steph -tabiri caizse aç gözlerle- gelen kişiyi süzerken, yanında duran Allison'ın koluna dirsek atmayı da ihmal etmemişti. O beynimi patlatırcasına bağıran seslerin kaynağının yavaşça bize doğru yaklaştığını ikisinin de genişleyen göz bebeklerinden açık ve net bir şekilde görebiliyordum.

Sonra o yarım gülümsememin önce dudaklarımda donmasına sonra da tamamen kaybolmasına sebep olan kişiye çevirdim başımı. Ve tahmin edilebilir ayrıca da kabul edilebilir şekilde arkadaşlarımın gelen kişiye ağızlarının suyunu akıtacak denli hayranlıkla bakmalarına şaşırmıyordum. Benim durumum da onlardan pek farklı sayılmazdı. Onu görür görmez içten içe titremeye başlamamsa şaşırtıcı gelmiyordu artık bana. Görünmez biri omurgam boyunca aşağı yukarı elini yavaşça gezdiriyor gibiydi.

Daha önce de bana yaklaştığını hep bu şekilde onu görmeden hissettiğimi hatırlıyordum. Ve şimdi buradaydı. Sınıfın içinde profesörün derse gelmesini bekleyen aylak kalabalığın uğultusu kulaklarıma ulaşmıyordu artık. Onun üzerimdeki tesiri sanki tüm sesleri susturmuştu. Uzun zamandır kendimi onun sebep olduğu bu güçlü hisse kapatmıştım. Eskiden ışığa uçan sersem pervane böceği gibi hep ona çekilirdim. Şimdi de sanki aradan o kadar zaman geçmemiş gibi aynı şey oluyordu. Gözlerimi ondan alamıyordum. Zaten ne yaparsam yapayım onu görmezden gelmeyi başaramıyor bir anda kendimi tekrar başlangıç noktasında buluyordum.

Bakışlarımı heybetli vücudunda bir iki saniye dolaştırdıktan sonra yukarı, biçimli yüzüne ulaştırdım. Hatırladığım gibiydi. Kendine özgü çekiciliğiyle her zaman olduğu gibi muhteşem görünüyordu. İki metreye yakın boyu sayesinde iri yarı ve güçlü görünüyordu. Koyu kumral saçları onu son gördüğüm zamana, iki yıl öncesine göre daha uzundu. Mümkün olabileceğini düşünmediğim şekilde daha çekici bir hale gelmişti.

Tüm salonu dolduran varlığı ürkütücü havasıyla daha yakıcı, insanın nefesini kesebilecek cinstendi. Başını kaldırıp benim olduğum tarafa doğru bakmasıyla adımlarını hızlandırıp yanımıza doğru gelmeye başladı. Bakışları sadece tek bir noktaya, gözlerime mühürlenmiş haldeydi.

Bulunduğu ortamın her santimine hükmederek yürüyordu adeta. Giydiği kaliteli takım elbisesi ile kot ve tişörtlü üniversite gençliği arasında sırıtıyordu ama kendisinin, gücünün farkında sağlam adımlarıyla yeri sarsıyordu. Belinde taşıdığından emin olduğum babasından yadigâr silahı da ona bu gücü veriyordu.

Üzerine bir ceket gibi giydiği egosu sayesinde hemcinslerimin yanı sıra erkeklerin de gözlerini ondan ayıramadığını biliyordum. Kaçtığım şey de buydu aslında. Ait olduğum yeri hatırlatan parçalar onun tüm gözeneklerinden adeta taşıyordu.

Hayatımda bu adam kadar kendine güveneni görmemiştim. Bundan sonra göreceğimi de sanmıyordum.

İlerlemeye devam etti. Bir adımı diğer güçlü adımını izledi. O yürürken, karşı koyamadığım bir şekilde bakışlarımla tepeden tırnağa onu süzüyordum.

LEONARDOWhere stories live. Discover now