20. Bölüm " Rüya "

En başından başla
                                    

" Eylül iyi misin? Ne gördün rüyanda hıçkırıklara boğuldun uykunda."

İçimi çekerek konuşmaya başladım. Buna konuşma denirse.

" Kötüydü Erva çok kötü. Çok korktum."

Diyebildim sadece devam etmek istemedim. O anı tekrar yaşamak istemedim.

" Sen niye kalktın benim sesime mi uyandın?"

" Yok hayır sabah namazı için kalkmıştım. Abdest alıp seni uyandıracaktım zaten. Ama geldiğimde sen hıçkırıklara boğulmuştun."

" Neyse hayır olsun İnşAllah. Hadi gel namazlarımızı kılalım biz."

Bu konuyu fazla uzatmak istemedim. Bir an önce namazımı kılıp Kur'an okumak istiyordum çünkü.
Ben de abdestimi alıp Erva'nın yanına geçtim. Birlikte namazımızı kılıp Kur'an okumaya başladık.

Evra bir süre okuduktan sonra tekrar yattı.
Ama ben gidemedim. Sanki rüyanın devam etmesinden korkuyordum.
İçimde kötü bir his vardı işte, hani olur ya gün boyu kötü hissedersiniz işte tam da öyleydi şuan.
Biraz daha Kur'an okuyup rahatlamak istiyordum. Biraz daha huzur bulmak....

Artık güneş kendini göstermeye başlamıştı. Camdan içeri sızan güneş ışıkları her yeri kızıla boyamıştı bile. Ayağa kalkıp perdeyi araladım. Bir süre dışarıyı izlemek istedim. Günün bu vakti hoşuma gider çünkü.

Sokaklarda kimsenin olmayışı, kuşların ötüşü, güneşin ışıkları çok huzur verici değil mi?

'Elhamdülillah' diye mırıldandım. Ve derin bir iç çekişin ardından mutfağa doğru ilerledim.

Eylül'ün babası çoktan işe gitmişti bile. Erva ve Rabia teyze henüz uyanmamıştı. Ben de onlar kalkmadan birşeyler hazırlamak istedim ve işe koyuldum.
Mutfakta ne nerede hepsini biliyorum. Sağolsun Rabia teyze her geldiğimde bol bol çalıştırır beni.

Hemen bir çay koyup yiyecek birşeyler hazırlamaya başladım. Çaysız olmaz ama değil mi?

İşim bittikten sonra Erva'yı uyandırıp masayı hazırlama görevini ona verdim. O masayı hazır ederken ben ekmek almaya indim.

Ya şu bakkala gitme işi ne gıcık birşey değil mi?
Bizim evde de hep bana kalıyor bunlar. Ama neyse ki Erva'ların bakkal hemen evin altında o yüzden gitmesi sorun olmuyor.

Feracemi giyip başörtümü yaptıktan sonra çıktım dışarı.
Uzun zamandır görmediğim Yasin ve tayfasını görmeyi beklemiyordum. Anlaşılan erkenden başlamışlar mesaiye. Ben de küçükken çok maç yapardım. E tabi evde hiç kız olmayınca olanla yetinip onunla maç yapıyorsun.

" Yasin bey merhaba nasılsınız görmeyeli bakalım?"

"İyiyim Erva abla oynuyoruz işte sen nasılsın."

" Hii Erva abla mı? Aşk olsun Yasin nasıl beni Erva ile karıştırsın? Eylül ben Eylül"

" Aa özür dilerim abla karıştırmışım."
Diyip gülümsedi.
Ben de yüzüme sıcak bir gülümseme yerleştirip önemli olmadığını söyledim ve bakkala girdim.
Tam işimi halledip çıkacakken çocuklar ve bakkalın konuşmasına şahit oldum. Sanırım almak istedikleri şeye paraları yetmemişti.
Onlar da almaktan vazgeçti geçip çıkmışlardı.
Şöyle bir başımı uzatıp dışarıdaki çocukları saydım. Ve almak istedikleri çikolatadan alıp. Dışarı çıktım. Elimdeki poşeti Yasin' e verip tekrar eve çıktım.

Yüzlerindeki gülümseme yetmişti bana. Hep birlikte mutlu olmaları yetmişti....

Kahvaltımızı edip havadan sudan sohbet ettik. Keyfim yerine gelmişti elhamdülillah.
Ve gitme vakti de gelmişti. Üzerimi giyinip Toprağı beklemeye başladım.
Dışarıdan gelen korna sesi ile Erva'lara veda edip. Toprağın yanına indim.

Selamlaşıp arabaya bindik. Sanki bir günde özlemişim gibi ona bakıp duruyordum. O da anlamış olacak ki bana dönüp "Nee" der gibi baktı.

Ben de minik bir çocuk edasıyla kollarımı kaldırıp "Hiiiç" deyiverdim.

Toprağa yürümek istediğimi söyledim ve bir sokak aşağıda durdurdu arabayı.
Artık vedalaşma vakti gelmişti.
" Eylül ben yarın göreve gidiyorum. Belki birkaç gün belki birkaç hafta gelemeyebilirim."

" Toprak biliyorsun hep senin destekçinim hep arkandayım bunu istemeye hakkım yok onu da biliyorum ama içimde kötü bir his var. Gitmesen... Bu sefer senin yerine başka birini gönderemezler mi?"

" Eylül.."
" Toprak lütfen sadece bu seferlik..."
Gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı bile.
Biliyorum bu söylediğim çok saçma ve bunu söylemeye hakkım yok ama ama ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.

" Eylül lütfen benden bunu isteme yapamam."

Derin bir iç çekişin ardından konuşmaya başladım.

" Ahh. Neyse boşver. Zaten saçma bir şeydi söylediğim. Sen bana bakma. Allah'a emanet ol. Dikkat et kendine."

Deyip arkamı döndüm. Hızla yürümeye başladım. Hıçkırıklarıma engel olamıyordum. Ne olduğunu anlayamadan bir el kolumu tutup kendine doğru çekti. Burnuma gelen kokusuyla onun Toprak olduğunu anladım. Başımı tutup sıkıca sarıldı bana. Bense elimi doladım beline. Ve ağlamaya devam ettim.
Biraz sakinleştikten sonra omzumdan tutup bana doğru baktı.

" Tamaam hadi ağlama gel gidelim."
Dedi ve elimi sıkıca tutup yürümeye başladı.
Yüzündeki gülümseme güven veriyordu bana.

#Toprak#

Ağlama Eylül yapma bunu bana. Dayanamıyorum kızarmış gözlerine. Dayanamıyorum benim yüzümden ağladığın gerçeğine....

İçimden kendime küfür etmeye başladım.
Çünkü Eylül hep benim yüzümden ağlıyordu. Çünkü onu hep ben üzüyordum.
Koşarak kolundan tuttum ve ona sarıldım. Ağlama dedim çünkü diyecek başka birşeyim yoktu....

Selamın aleyküm kardeşlerim 🌸🌸
Sizden çoook özür diliyorum. Çok geç geldim. Ama gerçekten yetişemiyorum😌 Hakkınızı helal edin lütfen. Sizleri seviyorum💜💜💜

Ve son olarak Türkmenistan' lı kardeşlerime dua etmeyi unutmayın olur mu? Rabb'im yardım etsin.
Zulme engel olamasak bile elimizden geldiğince duyuralım inşAllah.

 Zulme engel olamasak bile elimizden geldiğince duyuralım inşAllah

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



SINIR |Tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin