20. Bölüm " Rüya "

Start from the beginning
                                    

" Eylül hadi bir türkü söyle de dinleyelim. Özledim vAllahi."

Sanki Erva'nın bu teklifini bekliyormuş gibi hemen başladım.

Gesi Bağlarında Dolanıyorum •Yitirdim Yarimi Aman Arınıyorum Bir •Çift Selamına Güveniyorum Gel Otur •Yanıma Hallerimi Söyleyim •Derdimden Anlamaz Ben O Yari Neyleyim

Aslında pek şarkı dinlemem ama eski türküler hoşuma gidiyor. Mırıldanıyorum işte böyle.

Türkünün son bulması ile odayı sessizlik bürüdü.
Bundan sonra ne olacaktı. Okulum bitince ne yaşayacaktım. Şuan 'evleneceğim' diyorum kendi kendime ama bu kelime birkaç ay öncesine kadar bana çok uzaktı.
Hastanede oğluna kız bakan teyzelere gülüp geçiyordum.
Benim daha çok yolum var diyordum.

Sonra Toprak çıktı karşıma. İlk başta gıcık oldum ona. Muhsin dedenin torunu olduğuna inanamadım. O pamuk gibi adamın nasıl böyle odun torunu olabilir dedim içimden
Sonra... Sonra yüreğini açtı bana. O sert adamın korkularını gördüm. Mutluluklarına şahit oldum. Hatta mutluluğu oldum.
Dağlarda büyümüş o çocuğu gördüm gözlerinde. Yanımda nasıl çocuklaştığını , kötü insanlara karşı nasıl güçlü olduğunu gördüm.

Ve ben de gönlümü verdim bu adama. Allah'ın izniyle yar olmak istedim. Her zorlu görevden sonra onu bekleyen birinin olduğunu bilsin istedim.....

Ve söz verdim...
Sen benim ahiretliğimsin Toprak...
.
.
.
.
.
.
.
.
Çığlık sesleri duyuyorum telsiz seslerine karışmış.
Anlamadığım kelimeler...
Siren sesleri...
Silah sesleri...
Etrafima bakıyorum telaşla. Neresi olduğunu anlayamamış bir şekilde. Aniden elimdeki telsizden birisi konuşmaya başlıyor.
Bakışlarım elime kaydığında tüm elimin kanla kaplı olduğunu görüyorum.
İnsanlar bana sesleniyor, yardım çığlıkları atıyor.
Bir an şoktan kurtulup harekete geçiyorum. İnsanlara yardım etmeye çalışıyorum.

Yükselen dumanların arkasından bir ses bölüyor feryatları.

" Eylüül !!! "

Sesin geldiği yöne çeviriyorum bakışlarımı. Kim olduğunu ne olduğunu anlamaya çalışıyorum kaşlarımı çatarak.
Sedyede bir hasta ile bana doğru koşan insanlar görüyorum. Ben onları tanımasam da onlar ısrarla benim ismimi söylüyorlar.
Ayağa kalkıp onlara doğru koşuyorum.

Hastanın kolu kayıyor sedyenin yanına.

Bu yüzük!? Toprak!?

Gördüğüm şey olduğum yere düşmeme sebep oluyor. Bağırıyorum aniden. Ellerim titriyor.
Parmağına doğru süzülen bir damla kan yüreğime düşüyor.

Kanlı ellerimle siliyorum göz yaşlarımı. Koşarak yanına gidiyorum Toprağın. Yarasına bastırıyorum ağlayarak.

'Bu koku. Toprak bu senin kokun değil. Bu kan kokusu sana yakışmamış. Bana huzur veren kokun bu değil Toprak.'

' Eylül beni bırakma. Eylül beni bırakma.'

" Eylül...!
Eylül...!
Eylül...! Kalk kendine gel. İyi misin?
Tamam sakin ol. Tamam kardeşim.
Ben yanındayım. "

Gözümü açtığımda hıçkırıklara boğulmuştum. Endişe ile bana bakan Erva ' ya aldırmadan ayağa kalktım.
Ağlamaya devam ediyordum. Erva ise endişe dolu gözlerle bana bakıyordu.

SINIR |Tamamlandı|Where stories live. Discover now