Bölüm 2

5.1K 571 585
                                    

13 Ekim 2001, Doncaster

Harold okulun kapısından içeri girerken hala esniyordu. Sabahları uykusunu almakla ilgili büyük bir problemi vardı. Bunun sebebi okulu sevmemesi de olabilirdi. Her sabah uyan, hazırlan, servise bin, okula gel, ders dinle... Bunlar onu yoruyordu.

Kendisini zorla sınıfa sürükledi. Her an derse girmekten vazgeçip eve dönebilirdi, bu sebeple, fikri değişmeden aceleyle sınıfına girdi. Çantasını en arkadaki sıraya atıp kendisi de o sıraya yığıldı ve gözlerini kapattı.

"Harold, atlas getirdin mi?" diye seslendi Bailey arkadan. Harold ona cevap vermedi. Uyuduğuna inanırsa, belki susardı.

Asla susmazdı.

"Harold içeri gireli üç saniye oldu uykuya dalmadığını biliyorum. Sana diyorum ki, atlas getirdin mi?"

"Getirmedim." dedi Harold başını uykulu bir şekilde kaldırırken. "Unuttum, getirmedim. Belki derse girmem."

O sırada sınıfa giren Olly başındaki bereyi çıkardı ve ona fırlattı. "Kaldır tembel poponu, git kütüphaneden atlas al gel. Derse girmemek diye bir şey yok."

Bailey sarı saçlı, ela gözlü, hafif kilolu ama oldukça güzel bir kızdı. Tek kusuru çenesiydi. Çok konuşur, Olly ve Harold'ın sinir krizi geçirmesine sebep olurdu.

Olly de onun zıttı gibi tamamen esmer, mavi gözlü, suskun olan kişiydi. İkisinin tam ortası Harold oluyordu. Ama o da aşırı enerjik, aşırı neşeli olduğu için farklıydı. Üçü bu farklılıklara rağmen çok iyi anlaşıyordu.

Okul açılalı 1 ay olmuştu. Harold liseye yeni başlıyordu. Ve önündeki yılların ona getireceklerini bilmeden, yaşam sevinciyle dolup taşıyordu.

Az önce uyuklayan kendisi değilmiş gibi ayağa fırladı. "Tamam. Alıp geliyorum. Siz getirdiniz mi bari?" dedi Olly'e ait olan siyah bereyi takarken. İki arkadaşı 'Evet.' deyince sadece kendisine bir coğrafya atlası almak üzere kütüphanenin yolunu tuttu.

I Will Survive'ın müziğini ıslıkla çalarak ve dans eder gibi adımlar atarak koridorda ilerlemeye başladı. Duvardaki panoda o haftasonu basketbol takımı seçmeleri yapılacağı yazıyordu, kenarda Jane ve Ruben öpüşüyordu, merdivenlerde oturan Austin yan taraftaki İngilizce öğretmeninin bacaklarını dikizliyordu. Harold her sabah bunları görüyordu. O gün de aynıydı.

"Styles!" diye seslendi biri arkasından. Harold duraksadı. Kendisine seslenenin edebiyat öğretmeni olduğunu biliyordu. İstemeye istemeye arkasını döndü. "Evet, Bay Arnold?"

Bay Arnold onu bir el işaretiyle yanına çağırdı. "Sana bir görev versem yapabilir misin?" diye sordu ve cevabını beklemeden onun eline temiz bir kağıt ile kalem verdi. "Sınıfları tek tek dolaş, okul kütüphanesine gönüllü olarak yardım edecek kişiler bul. İsimlerini not et ve bana getir."

Harold bunun rica olmadığını, emir olduğunu anlayınca başını salladı. "Şimdi yaparım Bay Arnold, Bayan Gilhelm'e beni görevlendirdiğinizi söyler misiniz?"

Bay Arnold ona bunu zaten yapacağını söyleyip arkasına döndü. "Teneffüste görüşürüz." diyerek uzaklaştı. Harry etrafına baktı. Ruben, Jane ve Austin etrafta yoktu. Ders saati yaklaşmış olmalıydı.

En azından bu bahaneyle coğrafya dersine girmeyeceğini düşünüp kendi kendine moral depoladı. Okulun koridorunda neredeyse sadece kendisi vardı. Gözlerini ovuşturdu, son kez esnedi. Sonra da duyuruyu yapmak üzere sınıfları gezmeye başladı.

İkna edici birisi olduğunu başından beri biliyordu. Öyle ki, eline verilen kağıdın on yüzünü tamamen, arka yüzünü de yarım dolduracak kadar gönüllü bulabilmişti. Son sınıfa girerken burada çok fazla oylanmasına gerek olmadığını düşündü. Yeterince gönüllü vardı zaten.

Kapıyı tıklattı, içeri girdi. Önce orada ders vermekte olan Bay Mosie'yi selamladı, sonra sınıfa döndü. "Merhaba, Bay Arnold adına sınıfları dolaşıyorum. Okul kütüphanemizin yenilenmeye ve desteğe ihtiyacı var. Bizimle çalışmak isteyen gönüllüler var mı?"

Sınıftan iki kişi el kaldırdı. Harold hemen ilkinin yanına gitti. Adını, soyadını, sınıfını ve okul numarasını yazmasını istedi. Sonra aynı şeyi diğer kız için de tekrarladı. Bunun kendisine edebiyat dersinden artı not olarak döneceğini umarak kapıya yöneldi.

O çıkmadan hemen önce "Bekle." dedi birisi. Kapı tarafında, en ön sırada oturuyordu. Harold bu ince sesin sahibine döndü. Üzerinde kalın bir gri hırka vardı. Sonsuzluğu andıran masmavi gözleriyle ona bakıyordu. Kirpikleri ve kaşları özenle çizilmiş kadar güzeldi. Dudakları kırmızıydı, kahverengi büyüleyici saçları alnına düşüyordu. Yüzünde dümdüz bir ifade vardı. Tamamen düz, maske gibi.

Harold çarpılmış gibi onu izlerken, genç oğlan küçük elini uzattı ve onun elindeki kağıtla kalemi aldı. Arkayı çevirdi, en alta kendisiyle ilgili bilgileri ekledi. Yazı yazarken 8 kere göz kırptı, 5 kere nefes alıp verdi. Eli hep dairesel hareketler çizdi, alnındaki perçemi yerçekimi etkisiyle onu gözlerinin önüne kadar geldi, dudakları çizgi halini aldı.

Harold bunların hepsini zihnine kazıdı. Unutmamak üzere.

Kağıtla kalemi ondan geri alır almaz kendisini sınıfın dışına attı. Nefes almayı yeni hatırlamış gibi havayı içine çekti. Neden ellerinin titrediğini bile bilmeden, kağıttaki ismi okudu.

Louis Tomlinson.

Louis... Tam bir okyanus ismi. Tomlinson, o vahşi gözleri kadar asil bir soyad.

Harold hala onun etkisinden çıkamamış bir şekilde kağıdı duvara yasladı.

Ve onun adının tam altına, kendi adını ekledi.

İşte her şey tam da burada başladı.

FRANKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin