Son...

479 21 4
                                    

Hayatın oynadığı oyunlar arasında, bazen sizin karakteriniz de vardır. Bazen hayat yaşamınızla değil de sizin kişiliğinizle oynar.

Ve en büyük yıkım, bu oyunu kaybedip, yaşam çizgisine kapıldığınızda başlar.

Eğer hayatın oynadığı oyunda acizi oynar ve kişilinizi kaybetmeye başlarsanız, ucu çıkmış bir örgünün sadece bir ilmeği olur savrulursunuz.

İşte ben, hayatın kişiliğiyle oynayanlardandım.

Bir akıntıda savrulurken benlikleri bir tarafa, kendi bir tarafa dağılıp ufalananlardandım.

Kendimi kaybettiğimi, fark edemeyecek kadar nefes çarkına kapılanlardandım.

Ben artık bir Melek Cansev değildim. Ben artık kimdim onu bile bilmiyordum.

Yapmanız gerekenler ve yaptıklarımız ağır uçurumlarda sallanıyorsa, işte bitmişliğin temeli atılmış, resmetmek için bir ressam bekliyordur.

Bitiş… Bir sondur ama ağır acılar orada yaşanır. En ağır acıları da yüksekteki bitenler yaşar.

Bitmiş insanlar, aslında güçlülerden doğar.

Bitmiş insanlar, bitmemek için doğanlardır bir bakıma.

Bitmiş insanlar, yukarıdan aşağıyı izlerken ayağı takılanlardır.

Bitmiş insanlar, kuvvetlerinin her damlasını saliselerine yatırdıklarından, Azrail geldiğinde ellerinde sadece güç kırıntıları kalanlardır.

Bitenler aslında bizlerdik.

Bir sokağın köşesindeki de ben bitmişim derdi. Bir şeker dükkânındaki de savrulurdu hayat oyunlarıyla. Dilenci acırdı haline, bir rezidanstaki adamda korkardı belki bazen aynadaki yansımasından.

İnsan biterdi işte, bitmeyen bir şey varsa, o da acizlikti.

Siyahın haps olduğu gözlerimi aralarken tek görebildiğim siyahın üzerinde uçuşan beyaz tozlardı. Bağımsızca sadece var olmak amacıyla süzülen, görünmeyen, sessizlikteki tozlar, gözümün önünden yavaşça geçiyorlardı. Gözlerimi kırpıştırıp etrafa alıştırmaya çalışırken uçuşan tozların ne kadar özgür olduklarını fark ettim.

Bir toz olsaydım, keşke.

Herkesin sevmesine gerek yok, bir toz olsaydım, uçuşan havaya karışıp kimsesiz kimseliğimi yaşasaydım.

“Uyandın mı?” Ses boğuk bir şekilde kulağımı doldururken tozlar yaşamın akıntısında gözümden kaybolmuşlardı.

Etrafa kısa bir bakış attığımda yazlıkta olduğumuzu fark ettim. Hayatın tüm hızıyla hiçbir şey eksilmeden son hız devam ettiğini görmek boğazıma bir yumru saplamış ve neredeyse kusmama sebep olacaktı.

Tozlara karışmak istedim tekrar. Göremediğim, istenmeyen tozlara bir tane daha eklense kimin umurunda olurdu ki?

Ben Melek Cansev, inadına her şeyin üzerine giden ve yenilgiyi bataklığın içinde bile reddedecek kız, yok olmak istiyordum. Yenilmiştim ve acizliğimi kuruyan boğazımda, ekşi bir tadın verdiği safra gibi hissediyordum.

Mert’le düştükten sonra mı kalkamamıştım yoksa bu düşüşüm başka mıydı? Ah, yoksa ben hep bu dipsiz kuyuda mı sabahlıyordum?

Acı bir inlemeyle doğrulmaya çalıştım. Bileklerim de iplerin keskin izleri hala duruyordu. Nazikçe yıpranmış bileklerimi ovaladım. Saç diplerim varlıklarını hissettirircesine zonkluyor, gözümün içine doğru ilerliyordu. Yorgunluk tüm ruhumu istila ederken etrafımdaki şeyleri algılamaya çalıştım. Gözlerimi dışarıya dikince oluşan karartı saatin beni beklemeden gittiğini işaret ediyordu.

Siyah mı? Mavi mi?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin