"Evet." dedi teyzem uzatarak. "Anlat bakalım Rüya, dünden beri neredeydin."

"Nereden başlayayım ki?" diye mırıldandım kendi kendime, teyzem de duymuştu.

"Geceyi nerede geçirdiğinden bahsedebilirsin."

"Bir arkadaşımda..." diyerek yalan söylemiştim. Ancak geceyi dışarıda geçirdiğimi söyleseydim dehşete kapılırdı ve muhtemelen yeniden gitmek istediğimde beni eve zincirlemek durumunda kalırdı.

"Kimmiş o arkadaşın? Bu zamana kadar bana hiçbir arkadaşından bahsetmedin."

"Konusu geçmemiştir teyze... Okuldan biri işte."

"Okula gittiğin mi var? Ne ara arkadaş edindin?"

Teyzem yine sorularıyla beni bunaltmayı başarmıştı.

"Teyze böyle devam edecekse ben çıkıp gideyim." deyip bıkkınlıkla ayağa kalktım. Ancak teyzem gitmemem için anında pes edip sorularına ara vermişti.

Kısa bir sessizlik oldu içeride. Ardından teyzem pek de hoşnut olmadığını belli eden bir yüz ifadesiyle yeniden konuşmaya başladı. Bu sefer aynı yüz ifadesiyle ona kızı da eşlik ediyordu.

"Hale'ye, kalmayacağını söylemişsin." dedi.

"Evet."

"Neden?"

"Ben kısıtlanmaktan nefret ediyorum ve sen bunu bir şekilde yapıyorsun teyze."

"Rüya bak, mesele buysa ben bir daha-" Ne söyleyeceğini anladığım an lafını böldüm.

"Hayır teyze, bir şekilde istemeden de olsa yapacaksın bunu. Hem ben artık kendi ayaklarım üzerinde durmak istiyorum. Bir şeyleri kendim başarmak istiyorum."

Ya da o malum gün gelene dek aramızdaki bağı inceltmek istiyordum...

"Teyze, sen istesen de istemesen de ben gideceğim. Ama ben dargın gitmek istemiyorum."

"Hep burnunun dikine gideceksin, değil mi?" dedi dolu gözlerle. İstemsizce gülümsedim.

"Evet, teyzemin yeğeniyim ne de olsa."

Teyzem gözlerini silerken hafifçe kıkırdadı.

"Bana bir söz vermeni istiyorum."

"Ne konuda?"

"Buraya sık sık ziyarete geleceksin, gelemediğin günler ise telefonla iyi olduğunu bildireceksin."

"Tamam, söz veriyorum." deyip gülümsedim.

"Olacağını pek sanmam ama olur da annem veya babam arayıp beni sorarsa direkt olarak beni aramalarını söylersin. Ben onlara bir şekilde izah ederim."

Teyzem elini alnına dayayıp iç geçirdi.
"Daha onlar da var, değil mi?"

"Onları ben hallederim teyze, zaten pek umurlarında olduğumu düşünmüyorum."

"Olur mu hiç öyle şey!" Teyzemin ufak çıkışının ardından omuz silkerek ayağa kalktım.

"Geceyi burada geçirebilir miyim? Eşyalarımı da toplarım hem."

"Tabii." dedi gönülsüzce.

Tebessüm edip "İyi geceler" diledikten sonra odama gidip dünden beri hasret kaldığım yumuşak yatağa vücudumu bırakıverdim. Bedenim, üzerinde bulunduğu yumuşak zeminde iyice gevşerken pantolonumun cebinde taşıdığım cep telefonumun titreşimini hissettim.

Telefonu usulca alıp ekrandaki bildirime baktım. Erdem'den bir mesaj vardı.

Erdem: İstersen sana sabah tekrar kahvaltı ısmarlayabilirim.

Şaşkınlıkla karışık tuhaf bir mutlulukla sırıtmaya başladım. Heyecandan titreyen parmaklarımla derhal cevap yazmaya koyuldum.

"Bu gidişle iyice alışacağım, haberin olsun!"

Mesajı gönderdikten sonra yatağın üzerinde yüzüstü dönüp yalnızca telefona bakarak Erdem'in cevap yazmasını bekledim.

Beklenen cevap hiç gecikmemişti.

Erdem: Hiç önemli değil. İstemen yeterli.

"Şaka yapıyordum Erdem. Bu gece teyzemdeyim, kahvaltıyı da burada yaparım muhtemelen. Düşündüğün için teşekkür ederim."

Erdem: Evine geri döneceğinden emindim ama bu kadar çabuk pes edeceğini düşünmemiştim.

"Eve geri dönmedim. Yalnızca bu gecelik buradayım. Yarın tamamen ayrılıyorum."

Erdem: O halde konuşacak çok şeyimiz var. Yarın bir ara görüşüp konuşmak ister misin?

Erdem'le muazzam bir sohbete dalmışken hiç beklemediğim bir anda Robin'den de mesaj geldi.

"O kadar çok şey oldu ki, sormayı unuttum. Elin nasıl oldu?"

Onun yüzünden elime atılan çizikten bahsediyor olmalıydı. İşin garip yanı, Robin hatırlatana dek yaranın varlığını unutmuş gibiydim. Elimdeki pansumanı ne ara çözmüştüm, yara ne ara düzelmeye başlamıştı farkında değildim. Dediği gibi, o kadar çok şey olmuştu ki. Üstelik bu kadar kısa bir zamanda...

"İyi, artık acımıyor bile. Senin elin nasıl?" yazıp gönderdim.

Robin: İyi, artık acımıyor bile.

"O zaman hatırlat da bir ara daha sert basayım."

Mesajı gönderirken var gücümle sırıtıyordum. Bir yandan Robin ile uğraşmanın verdiği haz, diğer yandan Erdem ile sohbet ediyor olmanın verdiği mutluluk bu gece keyiften dört köşe olmama yetmişti.

Erdem'e bir şeyler yazmaya çalışırken Robin yine mesaj göndermişti.

Yazmakta olduğum şeyi tamamlayıp Erdem'e gönderdikten sonra Robin'in mesajını açtım.

Robin: İki üç gün buralarda olmayacağım. Başını belaya sokmadan durabilecek misin?

"Buna söz veremem. Neden buralarda olmayacaksın peki?"

Robin: Şşş! Gizli görev...

Bölüm sonu sorusu (İstediğiniz kadar hayalperest olabilirsiniz!): Peki siz, öleceğinizi bilseydiniz nerede ölmek isterdiniz?

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Nov 11, 2018 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

SEKİZ MADDEWhere stories live. Discover now