15.Bölüm ☀ Rusya.

141 7 12
                                    


''Bu...''

''Dehşet verici.'' diye tamamladı cümlemi Kuzey. Fotoğraflar, ellerimden bir sabun köpüğü misali yavaşça kayıp, bir zamanların cinayet mahalli olan zeminde yerini alırken, gözlerimin korkuyla ışıldadığını hissettim. Sanki Mersa'nın özel çentikli komanda bıçağı, boynumda geziyordu.

O an boynumdan bir ürperti geçtiğine yemin edebilirdim. Elimle boynumu yoklarken, gözlerimi kapattım. Sarsılan dengemi yakalamamı sağlayan şey, Kuzey'in beni sıkıca kavrayan elleri olmuştu. Sanırım sevdiğim insanları kaybettikçe, gücüm her geçen dakika azalıyordu.

Faruk ve Merve.

Onlar, bu halde görmeyi istediğim son kişilerdi. Onları kanlar içinde her zaman görüyordum. Kimi zaman bir cinayet mahallinde, kimi zaman bir ilkyardım hanesinde. Merve, eskiden bir hemşireydi ve daha sonra dedektif olmaya karar vermişti. Nedenini hala kimse bilemiyor olsada Merve insanları fiziken kurtarmaktan vazgeçmişti.

''Artık sadece cinayet dosyalarıyla ilgileneceğim.'' demişti. ''Sanırım böylesi daha hoşuma gidiyor.''

Onun yanı sıra Faruk, Merve'ye olan ilgisini ve sevgisini hiçbir zaman dile getirememiş, sonunun Ayaz ve benim gibi olmasından korkmuştu. Gözlerim zemine çevrildi. Yere düşen fotoğrafların yüzü bana dönüktü. Faruk'un gözleri ardına kadar açık, Merve'nin ise ona tezatlık yaratacak şekilde kapalıydı. Aynı yerde olup olmadıklarını kestiremiyordum. Yerde uzanır vaziyette bulunan fotoğraflarında ana karakter, Kandı.

''Anlamıyorum... Nerede yanlış yapıyorum?'' Gözlerimi ağır çekimdeymişçesine Kuzey'e çevirdim. ''Neden?'' Sorduğum sorunun net bir cevabı yoktu. ''Neden?''

''Sorgulama. Hiçbir cinayetin mantıklı bir açıklaması olamaz.''

''Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.'' Gözlerimi kapattım. ''Nasıl devam edeceğimi bilmiyorum.''

''Etmek zorundasın.''

Ciğerlerimi delecek kadar sert bir nefes aldım ve başımı Kuzey'in göğsüne yasladım.

''Zorundasın çünkü hayat böyle ilerliyor. Kumar masasındaki silaha ben dokunamam diyemezsin. Eğer etrafta sana çevrilmiş namlular varsa, ateş etmeyi bilmelisin.''

Başımı Kuzey'in göğsünden çektiğimde, gözlerimiz kısa bir süreliğine buluşmuştu. Sağ elinin güçlü parmakları suratımı bulduğunda, yanağımı yavaşça okşadı. Bir damla gözyaşı, Kuzey'in parmak boğumlarından süzülüyorken, bir anahtarın çevrilme sesi beni yerimden sıçratmıştı.

Bir katilin karşısında savunmasız kaldığım dakikadan itibaren, ipleri ellerimden bırakmış olmaktan daha kötü ne yaşayabileceğimi düşünüyordum. Attığım uçurum adımından sonra, daha kötü ne olabilirdi?

Kapı ardına kadar açılmışken; bir elinde güzel bir şarap şişesi, diğer bir elinde küçük bir poşet, lacivert kabanı ve siyah postal botlarıyla içeriye giren... Saçları dağılmış, soğuktan kıpkırmızı kesilmiş dudaklarına inat, gözlerinde yer edinen çocuksu sevinciyle bana bakan adamın, Ayaz olması dışında?

Kuzey'in parmakları hâlâ yüzümdeydi ve biz, gereğinden fazla yakındaydık.

Sadece bakmıştı. Kapı ardına kadar açılmış ve o kapının ardından ona sunulan manzaraya sadece bakmıştı. Gözleri önce beni buldu, sonra Kuzey'i, sonra Kuzey'in parmaklarını. Sonra aramızda hiç mesafe olmaması çekti dikkatini. Sahi, onu aldattığımı düşünür müydü?

''Ayaz.'' sesimi nihayet bulduğumda, kendimi Kuzey'in hapsinden geriye çekmiştim.

''Ayaz, ben çok kötüyüm-''

İntihar Süsü.Where stories live. Discover now