17.BÖLÜM | YENİLMEYE BİR KALA

Start from the beginning
                                    

"Biraz hava alalım mı?" Bana yönelttiği sorusuna başımı salladığımı birkaç saniye sonra fark etmiş olsam da bedenime ihânetten kaçınmayan ayaklarım ona uymayı tercih etmişti. Ayağa kalkar kalkmaz tökezir gibi olduğumda ayakkabımın bağcığının açıldığını gördüm. Niye durduğumu çözmek ister gibi bana baktığında, gözlerimi takip ederek sorunun kaynağını bulmuştu.

Sıranın etrafını dolanarak yanıma geldiğinde önümde diz çöktü. Ellerim istemsizce şort eteğimin iki yanına tutunurken, ustalıkla bağcığımı iki yandan kavradı. Nefesi çıplak bacaklarıma çarparak beni huylandırıyordu. Saniyeler içerisinde işini bitirdiğinde kafasını kaldırarak "Sanırım sağlam oldu," dedi ve doğrularak "Hadi gidelim," diye devam ettirdi cümlesini.

Sınıftan birkaç kişinin imrenerek baktığı biri olmak ilk defa utandırdı beni. Fakat bu denli doğru hissettirmesi omuzlarımı dikleştirmeme neden olmuştu. Adımlarımız birbirine karışırken, neredeyse dipdibe ilerliyorduk.

Bahçeye indiğimizde bir anlığına kafamı ona çevirdim. Ellerini ceplerine yerleştirmiş, güneşten dolayı kısılan gözlerini karşıya dikmişti. Dudağının kenarındaki birkaç çizginin içe gömülmesinden anladığım kadarıyla bakışlarımı hissediyordu. Yavaşça durdu ve başını yere eğerek gülümsemesini bitirdikten sonra gözlerimin içine baktı. Kalbime sığınan heyecanım nefes nefeseydi.

"Böyle bakınca sol yanıma sığmıyorsun." Göz bebekleri kelimelerinin altında yoğunluk kazanırken zorlukla yutkunabilmiştim. Neden bu kadar anlamlı konuşuyordu ki? "Gel hadi, bugün seninle okulu ekelim." Elini ince bileğime dolayarak çekiştirmeye çalıştığında hareket etmediğimi fark ederek durdu. Bu hissettirdiği duygular çelişkide bırakıyordu beni.
Ellerini belinin iki yanına koyarak boydan boya süzdü. Gözlerini kısarak kafasını hafif sağ omzuna yatırdığında düşünür gibiydi.

"Omzuma atıp kaçırsam şort etek olduğu için açılma riski yok. Ama yine de güvenemedim." Çocuk gibi dudaklarını büzerek ensesini kaşıdı. "Ben kaçıramıyorum. Sen kaçsana bana." Dudaklarımda oluşan gülümsemeye engel olamadım. Saklamak istercesine önden davranarak bahçe kapısına doğru adımlamaya başladım.

Motoruna yerleştiğimizde kaskımı son kez elimle düzelterek kollarımı beline doladım. Verdiği güven çok başkaydı. Bir an bile sonunda ne olacak diye şüphe edemiyordum. Rüzgârın taşıdığı kokusunu içime çektim. Yine zaman onunla birlikteyken akıp gidiyordu.

Tanıdık kafeyi görmemle istemsizce heyecanlanmıştım. Tam önünde durduğumuzda kollarım hâlâ belindeydi. Omzunun üstünden başını arkaya çevirir gibi olmasıyla utanarak ellerimi çözüp, sırtından destek alarak motordan indim. Kasklarımızı çıkardığımızda birbirimize baktık. Aklımda birçok soru vardı. Mesela buraya neden geldik?

Kaşlarıyla kapıyı işaret ederek yürümeye başladığında, yürüdükçe kasılan sırt kaslarını izlemeye bir son vererek peşine düştüm. Otomatik kapıdan içeri girdiğimizde içerinin sakin olduğunu gördüm. Kendi kafeleri olmasından mütevellit rahattı.

Mutfağa ilerlediğimizde hâlâ burada ne işimizin olduğunu çözmeye çalışıyordum. Mutfağa girdiğimizde çalışanların bir şeyleri yetiştirme çabası içinde olduklarını görebiliyordum. Mutfak fazlasıyla genişti, bu onlara kolaylık sağlıyordu. Mutfağı ikiye bölen dikdörtgen bankonun önündeki bar taburesine doğru yönlendirdi beni.

"Hoşgeldiniz Ege Bey? Ne arzu edersiniz?" Giyiminden ve yaka kartından garson olduğunu kesin olarak bildiğim çocuk Ege'ye dikmişti gözlerini. Ege elini dostça omzuna vurarak "Burası bende," diyip çocuğu yanımızdan uzaklaştırmıştı. Bana dönerek "Ben hemen geliyorum," diyerek ortadan kaybolduğunda tedirginlikle etrafıma bakınmaya başladım.

KÜL ADA'M & KÜL DÜĞÜMÜWhere stories live. Discover now