Yağmurun etkisini yitirmesiyle oda daldığı düşüncelerden sıyrılıp sevdiği kadınla vedalaştı. Çünkü yarın Mardin'e gidecekti ve bir daha ne zaman geleceğini de kestiremiyordu. Vedasını bitirdikten sonra Duasını okuyup ayrıldı ordan. Arabasına binice telefonunu çıkarıp gelen cevapsız çağrılara aldırmadan Bedirhan'a mesaj yazdı.

'Yarın sabah yola çıkın. Mardin'de görüşeceğiz.'

Mesajını yolladıktan sonra. İstanbul'a kendi için tuttuğu ve nadiren kullandığı evine sürmeye karar verdi. Ne babasını görecek hali vardı ne de o lanet kadını. Zaten yarından sonra zehirli bir hayata başlayacaktı. En azından son kez tek kalmak istedi.

🍁

Bedirhan endişe içinde oturduğu koltukta bir bacağını titretip duruyordu. Ağabeyini bir çok kez aramıştı ama cevap yoktu. Son hali gözlerinin önünden gitmiyordu. Kendine bir şey yapmasından korkuyordu. O esnada telefona gelen mesaj ile masaya eğilip telefonunu aldı. Mesajı açıp okuduktan sonra ufak çaplı bir şaşkınlık geçirdi. Daha sonra konuşmak için tekrar aradı ama ' ulaşılamıyor' cevabını aldı. Olsun en azından başına bir şey gelmemiş düşüncesiyle rahat bir nefes aldı ve babasınında çok merak ettiğini bildiği için ona haber vermeye çıktı. Koridor da gördüğü adama seslendi.

"Babam nerede?"

"Bahçenin aşağısında,gölün orda ağabey"

Bedirhan başını sallayarak hızla babasının yanına yöneldi. Onu ayakta ellerini arkasında birleştirmiş gölü izlerken bulduğunda daha yanına varnadan konuştu.

"Baba. Ağabeyim mesaj attı. "

Agit ağa duyduğu ses ile arkasını dönüp oğluna baktı.

"Ne diyor."

"Yarın yola çıkın. Mardin'de buluşacağız. Demiş."

Duydukları ile  rahat bir nefes aldı yaşlı adam. Oğlu çıkıp gittiğinden beri başına bir şey gelir diye içi içini yemişti. Şimdi iyi olduğunu öğrenmişti en azından. Fakat attığı bu mesajdaki kabullenişte hayra alamet değildi. Korktu Ağit ağa. Verdiği kararın yanlışlığından bir kez daha korktu. Ama vazgeçmek yoktu.

🍁

Duvara sırtını yaslamış Roza dizlerini kendine çekmiş ve başını da dizerine dayamış vaziyette oturuyordu. Sonbahar mevsiminde kurumuş olan ağacın dalında kalmış son yaprağın rüzgara direnişi gibi titriyordu tüm bedeni ama bu titreyiş bulunduğu odanın soğukluğundan değildi. Yaşadığı ve yaşayacağı acımasız olaylara karşı korkunun esir almış bedeninin verdiği gayri ihtiyari bir tepkiydi.

Bedeni tir tir titrerken aklı hala biraz önce yaşadığı olayın etkisindeydi. Çileden çıkmış olan adamın söyledikleri aklından çıkmıyor aksine her seferinde daha da büyük bir şiddet ile beyninde yankılanıyordu.

Kendi söylediklerini düşündü. Çok ileri gitmişti evet ama bunu bilerek yapmıştı. Karşısındaki adamı kızdırıp evlilik fikrinden kurtulmak istemişti. Dediği gibi ölümü bile tercih ederdi ki bunu adam kendi boğazını sıkarken fazla debelenmeyişi de götermişti. Gerçek anlamda ölmek istemişti. O adamla asla evlenemezdi. Evlenmesi demek bitmesi demekti.

Üstelik evlendikten sonra kardeşide bu hayata buluşmak zorunda kalacaktı.
En korktuğu şey de buydu zaten. Bu aile henüz kardeşini bilmiyordu ama öğrendikleri zaman ona da zarar verebilirlerdi. Sırf bu yüzden ölüp gitmek istemişti ama yine olmamıştı. O yaşlı adam yine engellemişti. Ah o adam nasıl bir insandı ki oğlunun sevdiği kadının katili olduğunu düşündüğü biriyle evlenmesini isterdi. Hepsini bir can borcu saçmalığına sığdırmıştı ama bu mide bulandırıcı bir şeydi. Hiç mi görmüyordu oğlunun halini ?

GÜN DOĞUMUМесто, где живут истории. Откройте их для себя