YA SEN YAŞAYACAKSIN YA DA YALANLAR?

38 5 0
                                    



  Bir anda gözlerini açtı derin bir nefes çekti. Uzun süre suyun altında kalıp bir anda su yüzüne çıktıktan sonra alınan o koca derin nefesi aldı ciğerlerine. Kesik kesik hızlıca nefes alıp vermeye başladı. Etrafına bakınıyordu bir yandan fakat kalbi duracak gibiydi. Kalp atışlarını şakaklarında hissediyordu fakat görevi başarma arzusunun getirdiği sorumluluk zamanı iyi değerlendirmenin kendisinden daha önemli olduğuna çoktan karar vermişti. Etrafına hızlıca bakınmaya başladı. Dokunsalar bayılacak kadar güçsüzdü. Bilinci yarı açıktı fakat kararlıydı, bu kararlılık birçok şeyden daha güçlüydü. "Hayatta kalma dürtüsü?" Evet ondan da...

  Hiçbir şey tam olarak anlaşılmıyor ve kesinlikle net değildi. Ayağa yavaşça kalktı. Işık patladı bir anda. Sağ koluyla yüzünü kapattı, kısık gözlerle bakınmaya çalıştı. Bir adım sesi duyuyordu fakat hiçbir şey göremiyordu. Bir süre sesin artmasını bekledi ki yapabileceği daha iyi bir şey yoktu.

"Hoş geldin" dedi tok derin bir ses.

  Rahman'ın gözleri yavaş yavaş ışığa alışmıştı. Bu tarz bir karşılama beklemiyordu. 

  "Sen kimsin? Neredeyiz? Neden buradayız? Neler oluyor? Şu an neredeyiz? Bu gerçek mi?"

  Hızlıca sorularını sıraladı. Karşısına bakamıyordu fakat bu sormak istediklerine engel değildi. Bir süre sessizlik oluştu. Ne adım sesi geliyordu ne de başka bir çıt. Bu dingin ortamı tekrar o ses bozdu

"Soru soracak durumda olan sen değilsin. Benim. Sorunun cevabını bulabildin mi?"

Rahman ne diyeceğini pek ölçüp düşünmeden seri bir şekilde atıldı.

"Hayır. Daha tam olarak çözemedim. Eğer çözemezsem birine zarar gelecek mi?"

 Burada daha önce düşündüğü domino etkisini anımsadı. Kendi hatasında Mert'e bir şey olacak mıydı?

"Hala soruları soracak olan kişide hem fikir olamadık sanırım." Dedi ürkütücü ses bu sefer biraz daha keskindi.

  Rahman, önemli biri ile konuştuğunun farkındaydı fakat ne yapması gerektiğini kestiremiyordu. Soruyu daha anlamamışlardı ki cevabı verebilsinler. Daha ortada soru yoktu. Hangi kapıyı seçme konusu mu? Çok bağlantısız... Fakat bu bilinmemezliği belli etmek de istemiyordu.

  İçinden hızlıca olanları geçirdi. Sırayla gittiler. Aynı yere ulaştı herkes. Mert gitmedi. Alp'in anlattıkları ile Ünal'ın anlattıkları uyuşmadı. Mert zaten hiç gitmemişti. En son merdivenler insanlar vardı. Alp'in anlattığı Ünal'ı etkiledi... Peki ya Ünal'ın yaptıkları Rahman'ı etkilemiş miydi? Hata yapmış mıydı Ünal da? Kafası çok karışıktı belli etmemeye çalışsa da anlaşılıyordu.

"Cevabı söyle ya da öl"

'Cevabı söyle ya da öl mü? Bu demek oluyor ki bu durumdan sadece ben etkileneceğim. Benim yaptığımdan Mert etkilenmeyecek yani. Düşündüğüm şey doğru değilmiş.' Diye içinden geçirdi.

"Ortada bir soru yok..." Dedi bir anda Rahman. Kısık ve yırtık bir ses kullanmıştı. Özgüvensiz bu ses tonundan hoşlanmadı ve

"Ortada bir soru yok." Diye daha net bir şekilde tekrarladı.

"Hayır, var" dedi ses. Hala yüzüne bakılamayan bir parlaklıktan ibaretti.

"Ünal'ın kaldığı yerden devam etmediğime göre sorunun yaşadıklarımızla alakası yok. Yaşananlar asıl sorunun bulunabilmesi içindi."

Lanetli Paradoks(Videolu Kitap)Where stories live. Discover now