2

4K 210 31
                                    

Claudia bu gece dönmeyecekti, belliydi. Hava çoktan kararmıştı ve dışarıda yağmur getiren ılık bir rüzgar vardı. Uzakta seyis Lobo ve kahya atları son kez kontrol ediyordu, Katherine ve birkaç hizmetli kız mutfaktaydı, akşam yemeğini hazırlamak için ellerinden geldiğince hızlı davranıyorlardı. Kocamı ortalıkta göremiyordum ve açıkçası bunu dert etmemiştim kendime, zaten neredeyse hiç görüşmemiştik. Yaklaşık iki senedir evliydik ve kocam hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Neredeyse hiçbir şey.

"Hava yağacak gibi." Taş odayı ısıtan şöminenin ateşinde, duvara vuran heybetli gölgesi irkilmeme sebep olurken omzumdan düşen şalı düzeltmeye çalışıyordum. "Evet." dedim odanın sonundaki koltuğa yerleşip bir bacağını dizine yerleştirmeye çalışırken. "Öyle görünüyor." Gülümsemeye çalışmak boşa bir çabaymış gibi hissettirince bundan vazgeçip pencerenin dışını izlemeye devam ettim. Ağıllarından başlarını uzaktan Wendy ve Rüzgar sonunda kavuşmuş olmanın verdiği mutlulukla birbirlerine temas ediyorlardı. Onlar gibi sevgi dolu olabilmeyi düşledim kısa bir an, bana sevgi duyacak bir adamın varlığını hissetmek içimi ısıtırdi herhalde.

"Cynthia, nasılsın?" Odayı yine aynı yoğun ses kaplayınca gözlerimi o meraklı, zeki olduğu kadar tehlikeli bakışlara çevirdim. "İyiyim, sorduğunuz için teşekkür ederim efendim." Ve sonrasında yüzüne dakikalarca, suratımdaki bomboş ifadeyle baktım. Ona ne söylemem gerektiğini bilmediğim için mi yoksa, bir daha ne zaman görebileceğimi bilmediğim bu yüzü iyice tanımak için mi susmuştum, karar veremedim. "Ya siz?" dedi sonunda dudaklarım. "Siz nasılsınız?" Çenesini kaplayan karışık sakalları aşağı yukarı hareket edince onun kafasını salladığını anladım. "İyiyim." Başımı salladım yine ve konuşma böylece kapandı.

Katherine ve Hazel yemek servisi yapılan küçük salonda bizi bekliyordu, evlilik hayatımız boyunca bu bizim birlikte yediğimiz ilk yemeğimiz olacaktı. Gergin ve heyecan dolu hissediyordum, boğazım düğümlenmişti, karşısında oturabileceğimden bile şüpheliydim. Efendi Haytham, kendine ait sandalyeyi çekerken karşısına yerleşiyordum, uzun yemek masasının üstü harika görünüyordu, her şey vardı. Fındık çorbası, kurutulmuş geyik eti, sıcak ekmek, yağ, biraz şarap ve meyve ile birlikte servis edilen kaz yahnisi. Kocam masaya bakmakla yetinip boynuna peçetesini asarken gözlerimi ondan alamadığımı fark ettim, otuzlu yaşlarındaki bir adam için fazlasıyla dinç, genç ve atletik yapıdaydı. İyi besleniyordu ve çatısının altındaki herkesin doyduğundan emin olmadan asla yemeğe geçmiyordu. Bu kısmını Hazel bana, eve geldiğim ilk aylarda söylemişti. Onun hakkında bildiklerim hizmetlilerin ağzından duyduklarım kadardı ve insanların ona olan düşkünlüğünü gördükçe, haklı olduklarını düşünüyordum. Haytham, sessizce tabağına kaz yahnisi aldı ve tahta kaşığı tabağa fazlaca değdirmemeye dikkat ederek ilk lokmasını aldı. Ben fındık çorbası almayı tercih ettim, Hazel çok güzel yapardı.

"Daha önce hiç.. Villa'ya gittin mi?" diye sordu, Katherine ve Hazel çoktan çıkmışlardı. Başımı iki yana usulca salladım. "Hayır ancak bahsini çok duydum." Geyik etine uzanırken, "Bay Lobo'ya seni götürmesini söylerim." dedi fakat ağzında yuvarlayarak konuşmuştu. Nedensiz yere içim kabardı, öfke duygularıma hükmederken, "Gitmek istemiyorum." dedim. Başını kaldırıp gözlerime baktı, gözlerimi gözlerinden çekmedim. "Tanıdığım biriyle gitmeyi tercih ederim." Söylediklerimden bir şeyi anlamasını istiyordum. Ben onunla yaptığım evliliği omuzlarıma yük olarak görmüyordum. Kurtarılması gereken, gün be gün batmakta olan bir gemi gibiydi daha çok. Onu tanıma şansına her ulaştığımdaysa yeni bir kayıpla karşılaşmak artık zoruma gidiyordu. Anlamasını umdum, o zeki bir adamdı. "Uzun zamandır gitmiyordum." Gözlerinden ne soğuk ne de sıcak, hiçbir duygu okunmuyordu. "Gelmek istersen seni götürebilirim."

"Çok sevinirim." Ve sonra yine o uzun ve kederli sessizlik aldı masayı. En azından, evlendiğimiz günden bu yana yaptığımız en uzun konuşmaydı bu, bir parça da olsa mutluluk duymuştum. Ama dahasına asla hayır demezdim, onu tanımam ve öğrenmem gerekiyordu. Beni böylesine görmezden gelmesine tahammül edemiyordum çoğu zaman. "Birileri beni fark etsin"'in de derdine düşmemiştim ama yalnız olmak ve bunu sonuna dek biliyor olmak rahatsız ediciydi. Kendinizi genellikle her an mutsuz hissediyordunuz ve güçlü bir bünyeniz dahi olsa, bir süre sonra sizi beklenmedik bir sona çekmeye başlıyordu. Duygularınızı kaybediyordunuz ve yapmaktan hoşlandığınız her şey sizi kendinden uzaklaştırmanın bir yolunu buluyordu. Kocam da böyleydi, ilgisizce davranıyor oluşu bir yana, ona ulaşmak için açtığım yolları kapatıyor oluşu gözümdeki cazibesini yitiriyor ve ona ulaşmak isteme zevkimi öldürüyordu. Ona göre gençtim, onu anlamıyor olabilirdim ancak çabalamadığımı söyleyemezdi, elimden gelenin fazlasını zorluyordum bütün imkansızlıklar içinde. Ve aldığım karşılık.. koca bir hiçlikten ibaretti.

Çok geç bir vakit değildi ama, herkes uyuduğu için yapacak fazlaca bir şeyimiz yoktu. Odamıza çıkmıştım, geceliğimi giymek için hizmetlilerden birinden yardım almam gerekiyordu ama kimsecikler yoktu. Elimi sırtıma uzatmaya çalıştım ama, eteğin kabarıklığı buna müsaade etmiyordu. Sıkıntıyla yanaklarımı şişirip çare ararken içeriye girdi, üzerindeki yeleğini ve belindeki kuşağı çıkartmıştı çoktan. "Haytham." Adını çekinerek söyledim. "Şey.. herkes uyudu ve ben.." Kıyafet paravanının arkasına iyice sinmiştim. "Elbisemin iplerine ulaşamıyorum, yardım eder misin lütfen?" Gözlerime, ona adam öldürmesini söylemişim gibi bakıyordu. Çaresizdim, aklıma gelseydi çok daha önceden yatağa girerdim ama bu gece ilk defa onunla yemek istemiştim ve bunun büyüsü bana pek çok şeyi unutturmuştu. Yeni bir şey denemekten ilk kez korkmamıştım ama sonuçları çok daha kötü olmuştu. Yanıma adımladı, bunu yapmak istediğinden pek emin değildi. Sırtımı döndüm, kendimi çok gergin hissetmiştim ve biliyordum ki en az benim kadar gergindi. Bunun çabucak olup bitmesini bekleyerek içimden dualar ediyordum. Birkaç saniye sürmüştü ama saatler gibi gelmişti ve işin garip yanı, elbisenin ağırlığı omuzlarından kaybolduğunda bile o arkamda dikiliyordu. Gitmesini istiyordum, önünde giyinmezdim. Elbisemin kolları dışında onu üstümde tutan başka bir şeyi yoktu. Derin bir nefes alıp ona döndüğümde benden hızla uzaklaştı, gözlerindeki ifadeyi yakalayamamıştım. Sadece, "Bu gece başka bir odada uyuyabilirim." teklifinde bulundu. Geceliğimi hızlıca üzerime geçirip yatağa yürürken ona, "Efendi Haytham." diyebildim. "Ben sizin karınızım, daha ne kadar kaçacaksınız benden?"

Gözlerinden geçip giden kederi gördüm. Bir şey yapma amacı içinde değildi ve bunu anlayınca uğraşmaktan vazgeçtim. Uykum vardı ve kendimden fedakarlık yapmak istemiyordum. Ağır ve kaba örtülerin kapattığı soğuk yatağa bıraktım kendimi. İstiyorsa gidebilirdi.

Ben çoktan alışmıştım.

Cynthia | ZAYNWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu