51. Bölüm "TEMAŞA"

En başından başla
                                    

Biri hassas, ayrıntıların en incelerine kadar önem veren ve bir diğeri hayatı gelişigüzel yaşayan biriyse asıl o zaman insanlar ayrı dünyaların insanı olur. Birinin içeriye ufak bir boyun uzatıp gitmesi diğerinin hayatına bomba gibi düşer. Yakar, kavurur, yetmezmiş gibi yok edilemeyen enkazlar bırakır. En beteri sen hiçbir şey yapmamışsındır; bela seni odaklamış, saplanmış ve delip geçmiştir. Toparlanması zordur. Belki de mümkün değildir. Artık sen de etrafa sindirmiş rolü yapmak zorundasındır çünkü insanlar dinlemekten bıkmış, kendilerince mantık yürütmüş ve unutulabilir görmüşlerdir. Bu kadar takılı kalman tuhaf gözükecektir.

Kendi gururları hep okşansın isterken başkalarının onurunu, gururunu düşünmeden ikiye ayıran insanlar asıl kötülerdir. Böyle insanlar olduğu sürece silah tutan ellerin de, katil olan zihinlerin de bir suçu yoktur. Bencilleri bencillerin paklayacak olmasına keza olarak onlar alçak gönüllü insanların hayatına sızmayı hak etmezler de. Keşke insan aldığı ilk merhabadan sonra o insanın beraberinde neler getireceğini görebilse ve soyut şeyleri gösteren bir gözlüğe sahip olsa.

İnsan zehirdir. İnsan şifadır. İnsan hastalıktır. İnsan vefalıdır. İnsan vefasızdır. İnsan tuhaftır. Kişiye göre iyi, kişiye göre kötü, kişiye göre hassas, kişiye göre kabadır. İnsanlar sabit kalmaz. İnsanlar değişirler, insanlar gözünüzün içine baka baka yalan söylerler; insanlar sizi hiç tanımadığı halde uyarırlar, insanlar sizi bir kez görmüş olsa dahi destek olabilirler. İnsanlar doğar, ölür, nesiller değişir. Ortak olan ise insanoğlunun hep şaşırtması, afallatmasıdır. Ya dost bildiğinizin sırtınızdan bıçaklamasıyla, ya da düşman bildiğinizin kucak açmasıyla. Bunu sağlayan sizin bakış açınız ve insanlara yüklediğiniz anlamdır. Birine yanlış yapmaz gözüyle baktığınızda hatasını yakalamak sizin için feci olacaktır ancak tabiidir. Çünkü o kişi melek değildir. Birine ise size hep kötülük ve aleyhinizde işler yapacak gözüyle bakarsanız ılımlı bir yaklaşım gördüğünüzde şaşkın bir sevince uğrarsınız ancak bu da tabiidir çünkü o kişi şeytan değildir. İnsandır. İnsan araftır. Belli bir kalıbı olmadığı için en çok o acıtır ya da sevindirir ve dışıyla içinin ne derece orantılı olduğunu asla bilemeyiz. İnsan en tehlikeli olandır.

Hakan'ın bana dünyanın kapılarını açan ve türlü türlü gezintilere çıkaran güzelliklere sahip yüzüne bakarken aslında en başta verdiği ılımlı tepkiyi bir kez daha garipsemiş ve ardından neden beklentimin olumsuz yönde olduğu konusunda kendimi yargılayıp suçlamıştım. Hakan imkansızsa aşkıma karşılık verme konusunda imkansızdı, neden onun öğrendiği gibi bana kötü davranacağını düşünmüştüm? Hem de aşkın ne menem bir şey olduğunu en iyi o bildiği halde? Abim anlamazdı, bunun sebebi ilk olarak aşka inanmaması ardındansa inansa dahi benim aşkım olduğu için inanmak istememesi olacaktı. Hakan öyle değildi, neden onu hiç bu pencereden değerlendirmemiştim? Ona hep olumsuzluğu yüklediğim ve böyle bir karşılamayla ağırlandığım için vicdan azabı çekiyordum. Hakan'ı bu kadar merhametsiz addetmemeliydim. Neyse ki beni utandırmıştı ve umduğum gibi olmamıştı. Şimdi düşününce, ben de bana bir şeyler hisseden ve hayatımda hatrı sayılır yeri olan birine nazik ve duyarlı olmaya çalışırdım. Hele başına ben ve bana olan hisleri yüzünden gelmeyen kalmadıysa bunu yapmak farz olurdu. Tabi Hakan bu tarz mecburiyetleri üzerinde hissetmeyecek biriydi fakat son yaptığı hareketler sayesinde taş kalpli olmadığını da görmüştüm.

Düşüncelerime arka fonda çalan mehter marşı eşlik ediyordu. Hakan uzun denebilecek bir süre kadardır bilgisayarın başında yalnızca adını bildiğim savaş oyununu tüm dikkatini vermiş bir halde oynuyordu. Ara sıra kaşları çatılıyordu, ağzının içinde bir şeyler mırıldanıyordu, ince uzun parmaklara sahip muntazam eli fare ve klavye arasında gidip geliyordu. Onu izlemek, başka bir şeye odaklanmış ve kendini kaptırmışken izlemek, bunun sadece ben tarafından olması inanılmaz güzeldi. Baş başaydık, eninde sonunda bozulacaktı bu büyülü an ama en azından bir süre için baş başaydık, etrafımızda başka hiçbir canlı yoktu ve sanki onu kendime ayırmıştım. Çok güzeldi. Şu an yanımda nefes alıyor olması, hareketlerini yakinen gözlemleyebilmek ve sadece benim şahit olduğum anlardan geçmek inanılmaz özel ve şanslı hissettiriyordu. Hislerimin bir karşılığı olmuş olsa sonsuza dek bu evde onunla kalmayı kabul ederdim. Başka kimseyi görmeden. Dışarıya adımımı atmadan. Bu evden başka her şeye yabancı olarak yaşamımı devam ettirebilirdim ki zaten başka türlüsü ömrümü ziyan etmek olacaktı ama şimdilik bulunduğumuz vaziyete dahi şükrediyordum. Onunla olmadığım her an vakit kaybıydı.

TAKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin