34| Tünelin sonunda solan bir ışık var

4K 388 107
                                    

Finale çok az kaldı.

Kollarımı yanımdaki bedene sararak iç geçirdim. Yoongi ile Daegu'dan döneli bir hafta oluyordu ve bu süreçte bizimkiler bir gece bile yanımdan ayrılmamışlardı. Ayrılmama nedenleri ise Onew'in tabiriyle sözde 'kriz geçirebilir' konulu konuşmasıydı.

Fakat asıl neden farklıydı. İlk defa Taemin ben Daegu'dan döndüğüm gün fark etmişti bunu. Ben, Jonghyun ile aynı semptomları gösteriyordum. Aynı ruhsuz ve yorgun bakışlar, aynı iştahsızlık ve aynı depresyon emareleri... Tünel depresyonu baskı, yoğun üzüntü, stres ve gerginlik sonucu hastanın kendini karanlık bir tüneldeymiş gibi hissetmesiyle başlıyordu. Tünelin sonundaki ışığı arıyordu ve yaşama tutunacak dallar arıyordu. Eğer ışığı bulamaz ve dalları tutamazsa... intihar ediyordu. Bana böyle bir şey olmayacaktı. Min Yoongi benim dallarımdı ve onu bırakmayacaktım, o da beni bırakmazdı.

Key anında eskiden altı ama artık beş kişilik olan kurulumuzu toplamış ve minik kurulumuz sonucu ortak SHINee kararıyla beni her daim göz önünde tutmaya karar vermişlerdi. Çocuklar artık bir kayıp verme olasılığını bile düşünmek istemiyorlardı. Jonghyun ile beraber zaten 39 hayran da onun arkasından intihar etmişti. Bir cesedi daha kaldıramazlardı. Biliyordum ki benim arkamdan da en az Jonghyun'un fanları kadar fanlarım öleceklerdi.

Ortak karara göreyse Jonghyun'un reddettiği fakat benim reddetme gibi bir lüksümün olmadığı bir seçenek olarak gizlice bir psikiyatriste gidecektim. Bana kalırsa bir işe yaramıyordu fakat çocukların bu konudaki kararı oldukça netti.

Bugün de psikiyatrist randevum vardı ve endişelenmesinler diye Bangtan'a söylememiştik. Onlara yalan söylemek hoşuma gitmese de biliyordum ki eğer söylersek çok fazla endişeleceklerdi ve olay böyle büyüyerek ipin ucunu kaçırmamıza vesile olacaktı.

Yoongi'nin saçlarına minik bir buse bırakarak geri çekilmiş ve yataktan kalkarak üstümdeki pijamaları büyük bir üzüntüyle çıkartıp pantolonumu ve kazağımı giymiştim. Montumu koluma asıp parmak uçlarımda odadan çıkmaya çalışırken arkamda duyduğum, yeni uyandığı belli olan boğuk ve hırıltılı ses beni durdurmuştu. 

"Nereye?" Harika, battım.

Arkamı dönmeden kapıyı açıp duraksadım. Biliyordum ki gözlerine bakarsam yalan söyleyemezdim. "Eve bir şeyler almaya markete. İstediğin bir şey var mı?"

"Hayır ama çabuk gel." Sadece seans süresi kırk beş dakikaydı.

Rahatlamayla odadan çıkıp kapıyı kapattım. Ayakkabılarımı giyip evden dışarı çıkarken bugün de yakayı kurtardığımı düşünüyordum.

"Hey, Yoon Haru-sshi. Nereye böyle?"

Kim Seokjin elleri sedef rengi kabanının içinde bana doğru yürüyordu. Aman, ne harika. Markete gidiyorum desem benimle geleceğine emindim.

Yanıma ulaşıp saçlarımı karıştırdı. "Markete gidiyorsan seni götüreyim." Söylemiştim.

"Hayır, ımm... alışveriş merkezine gidiyorum. Bazı... kızsal şeyler almak için yani."

"Ah, anladım. Çok oyalanma lütfen."

Duraksadım. "Ve Yoongi'yi uyandırma. Şey... o biraz yorgun. O yüzden uyusun lütfen, diğerleri gelirlerse de ses çıkarmasınlar." Yalanım ortaya çıksın istemiyorum.

Seokjin kafasını yana eğerek gözlerini kıstı ve yere uzunca baktı. "Kızsal şeyler, yorgun Yoongi, bekle!" Meşhur kahakahasıyla gülmeye başladı ve sırıtarak bana baktı. "Gece çok mu meşguldünüz bakalım? O yüzden mi bizim Agust D böyle yoruldu?"

Kulaklarım yanmaya başlarken kaşlarımı çattım. "Saçmalama Kim Seokjin! Böyle boş boş konuşmak için ne içiriyorlar sana? Olmadı öyle bir şey. Gidiyorum ben."

Arabaya ilerlerken Kim Seokjin ise arkamdan gülmekle yetinmişti.

-

Anahtarı kapı deliğine sokup çevirirken bugün psikiyatristimin söylediklerini düşünüyordum. "Stres ve baskıdan uzak durun Bayan Yoon. Bunlar sendromu tetikleyen etkenlerdir çünkü."

İçeri girdiğim an alaycıl ve oldukça yavaş bir alkış sesi gelince kafa karışıklığıyla bakışlarımı koltuklara çevirdim. Min Yoongi daha önce hiç görmediğim kadar soğuk bir ifadeyle bana bakıyordu. Yanındaki Kim Seokjin ve Park Jimin ise daha çok hayal kırıklığıyla...

"Markete gitmedin, alışveriş merkezine de gitmedin. Doğrusunu söylemek gerekirse bize yalan söyledin ve başka biriyle buluştun. Jimin seni ve bir erkeği bir kafede otururken görmüş. Sanırım sana yetmedim." Sasaengler görmesin diye klinikte değil, dikkat çekmeyen küçük bir kafede buluşmuştuk Psikiyatrist Kang ile.

"Hayır Yoongi, yanlış anladın." Kahverengi harelerine öfkenin alevleri yansımaya başlarken yerinden hızla kalkıp kapıyı çarparak evden ayrıldı. Kim Seokjin ve yanında duran Park Jimin de onun arkasından evden çıkınca ellerimi saçlarıma daldırıp çekiştirmeye başladım. Tutunmakta olduğum o dal beni bırakmıştı.

Etraf bir tünele dönerken çığlık atarak yere düştüm. Ellerim boğazıma giderken nefes alamadığımı hissediyordum. Tünelin sonundaki ışık... soluyordu.

goblet | yoongiWhere stories live. Discover now