Gözlerimi onun göğsünden çekerek hafif arkamda kalan eve göz gezdirdim. Büyük gibi duruyordu. Hayır, bu büyük bir evdi zaten. Ama bana sadece eski zaman evlerini hatırlatıyordu. Ve evet, gece biraz da korkunç gözüküyordu. Koyu kahve tahtalarla kaplıydı dışı ve kocaman bir çatısı vardı. Bahçesinin olup olmadığından emin değildim çünkü şu an yürüdüğümüz yolun bile ne olduğunu anlayamıyordum.

" Burası kimin?"

Merakla sorduktan sonra Yoongi'ye çevirdim bakışlarımı tekrar. Ailesinin evi olmasına imkan vermiyordum. Çünkü burası Japonya'ydı. Tam olarak kimse burası ile ilgilenmezdi?

" Bir arkadaşımın."

" O da evde mi?"

Sorduğum soruya cevap beklerken aniden durması ile önüme baktım. Evin kapısı önüne gelmiştik bile. Kollarımı Yoongi'nin belinden çekerek hafifçe kenara kaydım ve kapıyı açması için yer açtım. Önce kenardaki kuş evinden anahtarı aldı, ardından da tek seferde kapıyı hızlıca açtı.

Benden önce davranarak içeri girdiğinde çekinerek az da olsa kapı önünde durmaya devam ettim ama o girdiği için ben de küçük bir adım attım. Ayakkabılarımı çıkarmak için kapıya elimi yasladığım sırada kolumdan tutarak içeri çekmişti beni Yoongi.

Ani haraketiyle dengemi kaybederken ağzımdan küçük bir çığlık kaçmıştı. Kolumu tutan elini öbür elimle sıkıca yakaladım ve yere sertçe basarak dengemi sağlamaya çalıştım. Artık tamamen evin içindeydim.

Gözlerimi etrafta gezdirmeme kalmadan Yoongi'nin kapıyı kapatması ve beni kapıya doğru yavaşça yürütmesiyle neye uğradığımı anlamaya çalışarak gözlerimi yüzüne diktim.

Hala kolumdan tutuyordu ve beni kapıya doğru yönlendiriyordu. Sert değildi. Ya da eskiden olduğu gibi davranmıyordu. Sanırım aynı olan tek şey yüzündeki o hafif gülüştü. Dudaklarının yukarıya doğru kıvrılan kısmı..

" Ne yapıyorsun?" Hafifçe mırıldandım ve sırtımın kapı ile birleşmesiyle gözlerimi büyülttüm. Eve yeni girmiştik. Amacı neydi yani bu çocuğun?

" Hangisini tercih ederdin?"

Kaşlarımı hafifçe çattım.

" Ne?"

Kolumu tutmayı bırakarak üzerime doğru küçük bir attı ama bu küçük adım, vücudunun vücudum ile neredeyse birleşmesine neden olmuştu. Eskiden olan korku artık yerinde olmadığı için kapıya sinmeye çalışmadım ya da nefesimi tutmadım. Ne oluyordu?..

" Evde tek mi olmamızı tercih ederdin yoksa, arkadaşımın da olmasını mı? Huh?"

Son kelimesinde nefesini dudaklarımın üstüne doğru üflediğinde gözlerimi kapatmamak için kendimi sıkmak zorunda kalmıştım. Yutkundum. Bilerek yaptığını anlamak zor olmuyordu. Keşke ben de bir şeyler yaparak onu etkileyebilseydim dedim içten içe ama bu sadece profesyonellerin oyunuydu sanırım.

" Bilmem.."

Gözlerimi gözlerine odaklandığımda onunkilerin kısa bir süreliğine de olsa kapandığını fark etmiştim. Hafif bir gülme istediği içimi doldurdu. Bu, onu etkilediğim anlamına mı geliyordu? Hem de tek kelimem ile. 

Tekrar gözlerini açtığında ve tam gözlerimin içine baktığında bu sefer benim kalp atışlarım artmaya başlamıştı. Evet, sanırım ben de tek bakışından etkilenmiştim. Hep kaybediyordum. Ona karşı kazanmam imkansızdı zaten bu kadar çok severken.

" Yalan söylüyorsun." Tekrar yutkunmak zorunda kalmıştım. Nefesini böyle kullanması, ses tonu, kelimeleri söyleme şekli.. her seyi çok güzeldi. O kadar güzeldi ki ne hakkında konuştuğumuza dair en ufak bir fikrim bile olmamasını sağlıyordu.

MASK | min yoongiWhere stories live. Discover now