Burnundan küçük bir kan aşağıya doğru süzülmesine rağmen ikinci bir yumruğun gelmesi gecikmemişti. Bu sefer yakalarından tutmayı da bırakarak yere düşmesini sağladı.

" Sen benim kız kardeşimle çıkmıyor musun lan piç?! Ne yapıyorsun lan sen burada?! Yeni birini gördün diye saldırıyor musun hemen?!"

Karnına sert bir tekme attığında, daha fazla dayanamayarak yavaşça yere doğru bıraktım kendimi ve gözlerimi kapatarak sakin olmaya çalıştım. Tekme sesleri gelmeye devam ediyordu ve onun eşliğinde çığlık sesleri de, ama görmek istemiyordum.

" Yeter!"

Tüm gücümle bağırdığımda tekme sesleri kesilmiş, ortamı zifiri bir sessizlik kaplamıştı.

Gözümden süzülen bir damla yaşı hızla silerek ayaga kalktım ve duvardan destek alarak kendimi güvenceye aldım. Son bir kez ikisine de baktığımda sırtımdaki çantamı düzelttim ve açık olan kapıdan kendimi dışarıya attım.

Gözümle önceden bulduğum merdivenlere doğru koşmaya başlarken aklımdan geçen düşünceleri savurmaya çalışıyordum. Aklına getirme! Getirme aklına onu!

Gözümden bir damla yaş daha aşağıya doğru süzüldüğünde hızla sildim ve merdiven kenarlıklarına tutunarak aşağıya doğru inmeye başladım. Merdivenleri gözümle göremiyordum bile ama hızlıca buradan çıkmak için düşmeyi dahi göze alıyordum.

Tüm gücümle ilk katı indiğimde daha fazla beklemeden geriye kalan katları da bütün hızımla inmiştim. Nefesim kesilmiş gibi hissediyordum ama durmadan koşmaya devam ettim.

Okulun boşluğunda yayılan ayakkabı seslerim ve derince nefes alış verişlerim dışında başka hiçbir şey duyamıyordum. Sadece eve gitmek istiyordum. Ama buradaki eve değil..

  ***
Anahtarı zorla çevirdigimde sinirle saçlarımı geriye doğru ittim ve açılan kapıdan ayakkabılarım ile içeriye girdim. Anahtarı yerinden aldığım gibi kapıyı sertçe çarptım ve gözümden süzülen bir başka damla yaşı daha sildim.

Sırtımdaki çantayı kenara doğru fırlattığımda içinden gelen takırtılara aldırış etmeden montum ve ayakkabılarımı da çıkararak odama doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başladım.

Beynim düşüncelerimle o kadar doluydu ki nasıl baş edeceğimi bilmiyordum. Nasıl dayanacağımı bilmiyordum. Nasıl burada yaşayacağımı bilmiyordum. Tek bildiğim aptal gibi ağlamaktı. Sürekli ağlıyordum. Yine ağlayacaktım değil mi?

Odamın yarı açık kapısını elimle ittirerek içeriye doğru adımlamaya başladım. Gözümle beyaz duvarları ve renkli yatak örtülerini süzerken sabah çıkardığım ama yerine koymadığım pijamalarımı bulmuştum.

Yere doğru eğilerek elimle kavradım ve yatağın üstüne koydum pijamaları. Ardından da üstümdeki gereksiz okul formalarından kurtularak beni sıcak tutan pijamalarımı üstüme geçirdim. Açık olan saçlarımı masa üzerinde duran tokayla topuz yaptığımda kendimi daha iyi hissediyordum.

Üstümdeki yorgunluğa dayanamayarak kendimi yatağın üstüne bıraktım ve derince bir nefes alıp verdim. Okulda olan şeyler mi yormuştu bu kadar, yoksa beynimdeki durmak bilmeyen düşünceler mi bilmiyorum.

Yüzü tekrardan gözlerimin önüne gelirken gözlerimi kapattım. Daha da belirginleşti yüzü. Küçük burnu. Ondan da küçük olan gözleri ve kahverengi saçları. Dudakları. İnce bir çizgi gibi olan dudakları. Çok nadir gördüğüm gülümsemesi..

Burnuma değişik bir kokunun geldiğini hissetiğimde sadece içime çektim. Onun kokusuydu. Ferahtı. Parfüm değildi. Kendi vücudunun güzel kokusuydu. Sarılışı geldi aklıma. Belime koyduğu eli, benden uzun olan boyu..

MASK | min yoongiWhere stories live. Discover now