·31·

2.2K 230 111
                                    

Gece olduğu halde Güneş'in doğduğuna inanır mıydınız?

Ben inanmazdım. Fakat şimdi tüm her şeyimle birlikte inanıyordum. Somut bir şey değildi evet, ama Güneş benim için hatta bizim için doğmuştu. Ağabeyim beni aramış ve bana inandığını söylemişken doğmaması imkânsızdı.

O kelimeler, sadece iki kelime olmasına rağmen az önce ki umutsuzluk kırıntılarımın bir kısmını umuda bırakmış, kalbimde ki yükün bir kısmını da yüklenmişti. Yüzüme uzun zamandır olmayan heyecan ve gözlerime ise ışıltı yerleşmişti.

Gecenin karanlığına inat ise o silik Ay gitmiş, yerini Güneş'e bırakmıştı.

Ben huzuru birazcıkta olsa hissetmiştim. Ve dudaklarım huzurun verdiği rahatlamayla aralanmıştı. "Hyung."

Susmuştum sonra. Dudaklarım gerilmişti, dişlerim gözükmüştü uzun zaman sonra istekle. Sonra gözlerim Jimin'in ışıltıyla parlayan gözlerine ilişmişti. Ağabeyimin ne dediğini bilmese de yüzüme bakarak iyi şeyler söylediğini anlayabilmişti muhtemelen.

"Ve Taehyung." Ağabeyimin o hasret kaldığım sesini yeniden işittiğimde bakışlarımı Jimin'den alıp yere sabitlemiştim. "Özür dilerim. Seni bunca zamandır o piçle bıraktığım için çok özür dilerim kardeşim."

Kardeşim..

O kadar uzaktım ki bu kelimeye, yeniden ağabeyimin ağzından bunları duymak içimde bazı şeyleri hareketlendirmişti. Kısacası sevinmiştim.

"Hyung." Dedim yeniden. "Şimdi bizi kurtaracak mısın?"

Bir süre sessizlik oldu. Daha sonra derin bir iç çekiş sesi duydum. "Geç kalmadıysam eğer evet."

"Kalmadın." Deyiverdim heyecanla. Ondan böyle şeyler duymayalı uzun zaman olmuştu. Beni affetmeyeceğini, benimle konuşmayacağını düşünmekten bekleyememiştim böyle cümleler kuracağını. Heyecanlanıyordum bu yüzden. "Biz Jimin'le kaçtık hyung. Ama hala Seoul'deyiz. Bir arkadaşımın arkadaşı yardım etti bize. Şuan onun evinde saklanıyoruz."

"Orası sakıncalı Taehyung, yakalanabilirsiniz."

"Biliyorum hyung." Dedim hüzünle. "Ama ülke dışına şimdi çıkamayız. İlk bakacağı yer havaalanıydı. Adamları oralarda geziyordur."

Sessizlik oldu bir süre. Daha sonra Jimin'in elini hissetmiştim elimde. Sıkıca kavramıştı. Bu hareketi bir çok şey anlatıyordu bana, konuşmasına gerek yoktu.

"Kurtulacağız." Diyordu mesela. "Ne olursa olsun başaracağız."

Ama hala ihtimalleri ona söyleyemiyordum. "Kurtulamayabiliriz." Diyemiyordum ona. O tamamen mutluydu. Hayalleri vardı benimle. Ve ben ona bunları söyleyerek o hüzün dolu hayatındaki en ufak bir mutluluğa gölge düşüremezdim. Bunu ona yapamazdım.

Gülümsedim burukça, sonra dudaklarımı onun yumuşak yanağına bastırdım. Sonrasında ise dikkatimi tamamen henüz konuşan ağabeyime verdim.

"Taehyung, en fazla bir iki gün daha durun." Deyiverdi birden. "Zaten ben oraya geleceğim. Bir şekilde buraya gelmeniz gerekiyor."

"Teşekkür ederim." Fısıldadım. Gözlerim dolmuştu yavaştan. Onun bana geri döneceğini, tekrardan ağabeylik yapacağını düşünememiştim. "Çok teşekkür ederim Yoongi Hyung."

"Ben teşekkür ederim Taehyung." Derin bir nefes aldı. "Beni unutmayıp tekrardan aradığın için."

Sonrasında ise bir şey demeden telefonu kapatıvermişti. Gözümden bir iki damla yaş süzülürken yanağıma, gülümsemem yüzüme iyice yayılmıştı. "Jimin ağabeyim bizi kurtarmaya çalışacak bu esaretten."

flawless あ vmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin