2. BÖLÜM

47 1 0
                                    

    "Git artık!"

           Yol boyunca başımı cama yaslayıp ağlamıştım. Bir yandan Kuzey'in durumunu bir yandanda düştüğüm durumu düşünüyordum.  Acaba Kuzey ölmüş müydü?  Babamla anneme ne diyecektim şimdi ben. Beni affetmiceklerdi. Karakola geldiğimizde yanımda oturan polis tekrar sıkı bir şekilde kolumdan tuttu. Beni arabadan indirip hızlı adımlarla karakola soktu. Canımı çok yakıyordu.

       Karakolun kolidorunda bir süre yürüdükten sonra sorgu odasına gelmiştik. Kapıyı açtıktan sonra kelepçelerimi çıkarmıştı. Adını dahi bilmediğim birinin ellerime temas etmesi kalbimin hızını arttırıyordu.
Başımı çevirdiğimde sert bakışlarıyla bana bakıyordu. Benim katil olduğumu düşünüyordu. Bütün olanlar benim lehimeydi. Ne dersem inanmicaktı.

Kelepçeleri bileğimden çıkarınca bileklerimi ovdum. Canım yandığı için yüzümü buruşturdum. Sakinliğimi korumak zorundaydım. Kuzey'i bıçaklayan ben değildim. Bu gerçek elinde sonunda ortaya çıkacak ve ben katil damgasından kurtulacaktım.

Polise yüzümü döndüğüm sırada çatık kaşlarını yanağımdan düşen gözyaşımı görmesiyle az da olsa düzelmişti. Bana acımış gibi bakması daha çok üzülmemi  sağlamıştı. Sert  görünmeye çalışıyordu. Bana suçluymuşum gibi bakması da ayrı canımı yakıyordu.
Kolumdan tutup bir anda sıktı ve odanın içinde duran masaya doğru beni ittirdi.

"Birazdan sorguya gelicem. Uslu uslu otur."

Ne gerek vardı şimdi beni itmenin. Bu sefer ona sert bir şekilde bakan bendim. Canımı yakmaktan başka birşey yapmamıştı. Onun görevi bu değildi ki. Bir kaç dakika yüzüme baktıktan sonra kapıyı sert bir şekilde kapatıp odadan çıktı. Kapının sesiyle ürpermiştim.
Bakışlarımı odaya çevirdiğimde daha çok korkmaya başladım.
Yuvarlak bir avize odayı az aydınlatıyordu. Geniş kare şeklinde masa vardı ve iki tane sandalye vardı. Ağlamamak için kendimi sıksam da yine ağlamaya başlamıştım. Gözyaşlarım yanaklarımı yakıyordu. İçimden ben birşey yapmadım diye bağırmak haykırmak geliyordu ama yapamıyordum.

Bu oda beni daha çok korkutuyordu. Başımı odada görünmeyen cama doğru çevirdim ve oraya doğru ilerledim. Tam karşısında durdum. Emindim orda beni görenler vardı. Dudaklarımı hareket ettirerek,"Ben birşey yapmadım." Dedim. Anlamalarını umut ederek. Elimin tersiyle gözyaşlarımı sildikten sonra masaya geri dönecekken kapı açıldı. Az önceki polis içeri girdikten sonra kapıyı kapattı. Karşıma geçti ve elini kaldırdı. Yanağımdaki yaşı silmek istemişti fakat elini yumruk yaparak indirdi. İkinci kez gözyaşlarımı silmemişti. Belki de katil olduğuma inandığı için dokunmak istememişti bana.

"Birşey yapmadığına inandır bizi o zaman." Dediğinde eğdiğim başımı kaldırdım. Kanıtlayamazdım ki. Ben birşey yapmamıştım ama bunu ispat edemezdim. Sandalyeye oturup ellerimi dizlerimin üzerine koydum. Yutkunurken boğazımda acı hissediyordum. Çok ağladığımdan olsa gerek gözlerim yanıyordu. Sakinleşmek ve polise herşeyi anlatmak için derin nefesler alıp verdim. Bu oda beni daha çok geriyordu.

"Neden bıçakladın o çocuğu?"

Bu soruyu beklemiyordum. Derin bir nefes aldıktan sonra,"Ben hiçbir şey yapmadım." Dedim.

Polis iki elini masaya koyunca irkildim. Bana doğru yaklaşıp,"Orda tek sen vardın. Eğer sen değilsen kim?" Diye sordu.

Konuyu değiştirmek için,"Kuzey nasıl?" Diye sordum. Polis sandalyeyi çekip karşıma geçti. Yüzünü düşürüp,

"Ameliyatta. Durumu kritik." Dediğinde ellerimle yüzümü kapattım. Ağlıyordum. Bu sefer hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Kendime engel olamayıyordum. Eğer Kuzey ölürse suç benim üzerime kalırdı. Mert yaptı desemde elimde bir ispat yoktu. Kameralar veya başka şey yoktu. Aklımdan bunlar geçerken daha çok hızlanmıştı ağlamam. Burnumu çeke çeke ağlıyordum.

POLİSİN SEVDASI (Yeniden)Where stories live. Discover now