13.Bölüm ☀ Kuzey.

Start from the beginning
                                    

''Ne?'' derken suratı ciddiyetini koruyordu. ''O elbiseyle kalabileceğini düşünmemiştin değil mi?'' Gözlerini dikkatlice yarama dikmişti. ''Seni kurtardığım için bana bir teşekkür borçlusun, dedektif.'' başını sol omzuna yatırırken, parmakları nazikçe yaramı buldu. ''Belki de bir teşekkürden daha fazlasını.''  

Hemen ardından büyük bir özenle, masanın ortasında duran kahverengi şişeyi aldı ve içindeki sıvıyı, beyaz renkli pamuğa boşalttı. Pamuğu yaramın üzerinde gezdirirken, onu izliyordum. Canım biraz yanıyordu fakat buna dayanabilirdim. 

Kuzey, tüm titizliğiyle yaramı iyileştirmek için uğraşırken, pamuğu yarama sert bastırdığı için ufak bir çığlık atmıştım. ''Çıt kırıldım?'' derken, gözleri yeniden gözlerimi bulmuştu. Kirli sakallı çenesi ve derin bakan kahverengi gözleri vardı. ''Sen nasıl dedektifsin? Çok ilginç... Eskiden ajan filan değil miydin? Size hiç işkencelere karşı dayanıklı olmayı öğretmediler mi?''

Kaşlarımı usulca havaya kaldırdığımda, göz temasını kesmemiştim.

''Kurşun ile vurulmayı öğretmediler, prosedürde yoktu.''

''Anlıyorum, şu aptal prosedürler. Her neyse, bitti.'' Yaramın üzerine özenlice yerleştirdiği sargı bezini oraya sabitlerken, dikkatlice onu izliyordum. ''Şaşırma bu kadar.'' dediği esnada zihnimi okuduğunu düşünüyordum. O ise istifini bozmadan kahvesinden bir yudum almış, hemen arkasında bulunan kırmızı kadife koltuğuna geçmiş ve arkasına yaslanmıştı.

''Bir ölüm meleği olabilirim ama ben de insanları iyileştirebiliyorum.''

Yattığım yerde yavaşça doğrulurken, etrafıma daha dikkatli bakmıştım. Bir erkeğe göre oldukça düzenliydi. Evinde hiç dağılmamış bibloları, düzenli bir Amerikan mutfağı ve derli toplu bir salonu vardı. Televizyon yoktu, herhangi bir iletişim aracı da yoktu. Etrafı saran oda kokusu hariç, hiçbir koku yoktu.

Aklımda tonlarca soru vardı. Güneş doğmuştu, sabah mı olmuştu yoksa günler mi geçmişti? Bugün ayın kaçıydı ve biz hangi dönemdeydik?

Boş gözlerle onu seyretmeme fazla dayanamamış olacaktı ki... Ellerini birleştirip, dirseklerini dizlerine yasladı ve bana doğru eğilerek şöyle söyledi.

''Ne merak ediyorsun? Sor haydi.''

''Buraya nasıl geldim ve neden hâlâ yaşıyorum?''

''Çünkü seni ben kurtardım. Biliyorum, fazla ironik bir durum fakat bu gerçek. Seni sokağın ortasında öylece bırakamazdım.'' Ellerini saçlarından geçirdi. ''Diğer soru?''

Zihnimdeki sorulara net bir cevap alamamıştım. Başımı sol omzuma yatırırken, gözlerimi kıstım.

''Sen gerçekten bir katil misin?''

Kuzey'in gözleri birkaç saniyeliğine uzaklara dalmıştı. Ardından bir saniye bile tereddüt etmeden, ''Evet.'' dedi. ''Ben bir katilim.''

Tahminlerim doğrultusunda koşuyordum adeta. Sanki bir şeyler beni ona doğru sürüklüyordu. ''Tahmin etmiştim.'' derken suratım ciddiyetini koruyordu. ''Her katilin bir hikâyesi vardır neticede. Kimseler bilmez, katiller ömür boyu içlerindeki arşivlerinde saklarlar. Ama ben senin hikâyeni biliyorum, anneni öldürmüşler.''

Bunu söylediğim sırada Kuzey'in gözlerinden kısa süreliğine bir ifade geçti. Ardından hemen kendisini toparlamış ve bir katilin cesaretini yüzüne maske olarak takıvermişti.

''Evet.'' dedi sessizce. ''Baban öldürdü.''

''Babam değildi-''

''Pekâlâ, o kadın annemi öldürürken baban da oradaydı.''

İntihar Süsü.Where stories live. Discover now