11.Bölüm 💫

235 31 446
                                    

Kapıyı tıklatan bir kaç melodik ses, sıkı sıkıya sığındığım yorganın içinden memnuniyetsizce çıkarıyor beni. Televizyonun yanıp sönen ışığı, salonda daha rahat hareket etmem için önümü aydınlatırken burnumu çekerek kapıya doğru yürüyorum.

Büyük ihtimalle hasta çocuklarına acımayan anne ve babam, sinir bozucu kız kardeşim Kaylee, ve kaçık bir yaşlı olan büyükannem çıktıkları yemekten dönmüş olmalılar.

Onların canını yakacağını düşündüğüm bir surat ifadesine bürünüp kulbu indiriyorum.

Eh. Evet. Pisliğin tekiyim. Ve bu pislik, tüm gün mızmızlandıktan sonra yalnız kalmanın acısını çok kötü çıkaracak!

Kapı açılır açılmaz, kalbimde anlam veremediğim ve sonrasında canımı oldukça sıkacak olan saçma bir ritim değişikliği oluyor. Gafil ve hazırlıksız yakalandığım için endişem sesime yansıyor;

-"Sırık?"

Ben henüz ilk şoku atlatamadan elimi tutup bir çırpıda, tam önüne çekiyor beni.

Boşta kalan elini alnıma götürüp, muhtemel sıcaklığı kontrol ediyor.

-"B-Ben iyiyim."

Boğazımı temizleyip biraz daha cesaretle devam ediyorum.

-"Sen burada ne arıyorsun?"

Elini alnımdan ayırıyor ve rahatsız bir şekilde mırıldanıyor.

-"Ben, sadece geçiyordum."

-"Beni merak mı ettin?"

Kaşlarımı kaldırıp, yüzümü yaklaştırırken minik bir çocuk gibi sallanıyorum.

-"Bunun seni keyiflendirdiğini görebiliyorum. Büyütmeye gerek yok pasaklı. Sadece nasıl olduğunu görmek istedim."

-"Yani beni merak ettin."

-"Hey. Ne yapmaya çalıştığının farkındayım tamam mı?"

-"Tamaaam." diyorum sonunu alayla uzatarak.

-"Sen eski sevgilisinin kucağına yığılan birine göre fazla ukala değil misin?"

Tüm eğlenceli havam dağılıyor ve mideme bir ağrı düşüyor;

-"Ahh. Hatırlatıp durmasana!"

Dudakları yukarı kıvrılıyor ve dalga geçme sırası ona geliyor.

-"Bu utanç verici! Tanrım. . Nasıl bu hâle geldiğim hakkında en ufak bir fikrim bile yok."

Gözlerimi kısıyorum;

-"Belki sen bildiklerini anlatmak istersin." diyorum bileğinden tutarak bir iki adım içeri çekerken.

Cümlemi destekleyen bakışlarımla, gözlerimi onu ikna etmek için kırpıyorum.

-"Pekala. Buna hazır olduğuna emin misin?"

-"Beni korkutmayı kes."

Kapıyı kapatıp onu salona yönlendiriyorum.

İzlediğim talk showa, sehba üzerinde duran meyve tabağına, yere düşen-bilerek atmış olmam mümkün değil-kullanılmış peçete yığınlarına bakıyor.

-"Tanrım. . Karla! Sana neden pasaklı dediğimi bir kez daha anlamış olmamı sağladın."

Gözlerimi deviriyorum. Yorganın altına girerek akşam soğuğu yiyen hasta bedenimi sakinleştirmeye çalışırken koltuğun minik bir bölümüne oturuyorum.

Biraz sonra ayaklarımın değdiği son noktaya çöküyor ve bir ayağını diğer bacağının altına alarak sabırsızca konuşuyor;

-"Evet, ne bilmek istiyorsun?"

Marcus! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin