Jungkook'un konuyu değiştirdiğini düşünmesine rağmen Jimin dürüst davranarak başını salladı, "Hayır, bilmiyordum." Şehirde, kasabada, eğitimlerde, her yerde insanlar ölü orman hakkında konuşmaktan kaçınırlardı. Elbette Jimin bir sürü efsane işitmişti ama hiç birinin doğru olduğunu düşünmemişti. Tek bildiği şey büyük savaştan sonra bu hale geldiğiydi.

"Bundan yıllar önce," diye konuşmaya başladı Jungkook sakin bir sesle. Gözleri hala ormandaydı. Sanki o orman onun için çok daha fazlasıydı. Özlediği bir şeyi ona hatırlatıyordu. Jimin biraz olsun gözlerinde duygu kırıntısı görebiliyordu.

"Ölen her insan için bir ağaç dikilirmiş," diye devam etti büyücü. "Dikilen her ağaç o kişinin yer yüzünde harcadığı zamanı, aldığı her nefesi, ettiği her lafı temsil edermiş. İnsanlar ölen yakınlarını özlediklerinde diktikleri ağacı görmeye giderlermiş. Ağacın kişinin ruhuna sahip olduğuna inanmışlar."

Jungkook bir anda susunca Jimin kendisinin de dikkatlice ölü ormana baktığını fark etti. Büyücünün her kelimesiyle orman çok daha anlamlı bir hale geliyordu. Zehirli ağaçlar bir anda Jimin'e insanları anımsatmaya başlamıştı.

"Sonra?" diye mırıldandı Jimin. Sesi o kadar kısık çıkmıştı ki neredeyse kendisi bile duymamıştı.

"Sonra," Jungkook bir saniyeliğine bakışlarını Jimin'e çevirip baktı ama hemen ardından hızlıca önüne dönmüştü. "Sonra bir kişi çıkıp ormanın sahip olduğu tüm ruhların insanlık için tehlike barındırdığını söylemiş." Jungkook artık gülümsüyordu. "Sonra tüm o insanlar kendi yarattıkları ormanı yine kendileri yok etmeye karar vermişler. Sevdikleri insanların ruhlarından korkup ormanı ateşe vermişler. İçinde yaşayan tüm canlıların ölümüne sebep olmuşlar. Onlardan geriye kalan tek şeyi, ruhlarını da öldürmek istemişler."

Büyük camdan, dolayısıyla ormandan bir adım uzaklaşıp ona arkasını döndükten sonra, "İşte bu yüzden adı ölü orman," diye mırıldandı Jungkook.

Jimin son bir kez simsiyah ağaçlarla, kırık dallarla, yabani otlarla çevrelenmiş ormana göz attıktan sonra tıpkı Jungkook gibi ona arkasını döndü, "Sonra ne olmuş?" diye sormaktan kendini alamadı. "Tüm o zehirli ağaçlar, ormana girip çıkamayan insanlar için anlatılan gizemli hikayelerin sebebi ne?"

Büyücü Jimin'in sorusunu yanıtsız bırakabilecekken cevap vermeyi tercih etti, "Sevdikleri insanlar tarafından ateşe verilen ruhlar saf öfke ile dolup taşmış. Ateşe ve ölüme karşı koymuş. Her ne kadar dışarıdan yanıp kül olsalar da nefretleri ile tüm ormanı zehirlemişler. Ormana girip onları yeniden rahatsız eden tüm insanlardan da ataları adına intikam almışlar. Böylece ölen ne ağaçlar ne de ruhlar olmuş."

"Peki sen," diye mırıldandı Jimin. Jungkook'un anlattıkları onu büyülemişti. "Sana neden bir şey yapmıyor? Orman neden senden ve... halkından intikam almıyor? Ormanın içinde yaşıyorsunuz."

Jungkook'un gözlerinden tehlikeli bir parıltı geçse de gülümsemesi oldukça masum gözüküyordu. "Ben bu ormanın içinde öldüm ve yeniden doğdum. Belki de sebebi budur."

Büyücü, hazır Jimin'in sorduğu sorulara cevap veriyorken muhafız şansını son bir kez kullanmak istedi, "Saraya hemen gitmeme izin verecek misin?"

Bu, Jungkook'un kahkaha atmasına sebep olmuştu. Gözleri kahkahası ile kaybolurken saçlarının hafifçe uçuşmasına yol açacak şekilde başını salladı. "Hiç pes etmeyeceksin değil mi?"

Jimin gergince dudaklarını dişleyerek başını salladı. Tıpkı Jungkook'un saçları gibi onun saçları da hareket ederek gözlerinin üzerine düşmüştü. "Hayır, söz konusu masum insanlarken pek pes etmeyi tercih etmem."

secretum|jikookWhere stories live. Discover now