— Evet, biraz fazla. Biraz komik bile.

Adelaida da, Aleksandra da prens konusunda düşündüklerinin tümünü açıklamamışlardı sanki.

Aglaya,

— Ama yüzlerimizi anlatma işinden iyi sıyrıldı, dedi. Hepimizin gönlünü hoş etti, mamanın bile.

Lizaveta Prokofyevna,

— Ukalalık etme lütfen, dedi. O hoş etmedi benim gönlümü, kendim hoş ettim.

Adelaida,

— Sen sıyrıldığını mı sanıyorsun? diye sordu.

— Onun pek saf olduğunu sanmıyorum.

Lizaveta Prokofyevna öfkeli,

— Yeter ama! dedi. Bana sorarsanız, siz ondan daha komiksiniz. Biraz saf ama akıllı, iyi anlamda kuşkusuz... Benim gibi.

Çalışma odasına giderken kendi kendine söyleniyordu prens: "Resimden söz etmem kötü oldu... Ama... belki de iyi oldu..." Tuhaf bir düşünce belirmeye başlamıştı kafasında. Ama henüz pek belirsiz bir düşünceydi bu.

Gavrila Ardalionoviç hâlâ çalışma odasındaydı, kâğıtlarla uğraşıyordu. Besbelli şirket ona boşuna maaş bağlamamıştı. Prens ona resmi sorduğunda çok şaşırdı Gavrila Ardalionoviç ve içeridekilerin resimden nasıl haberdar olduklarını sordu. Öfkeli,

— E-e-eh! dedi. Ne diye boşboğazlık ettiniz ki orada? Bir şey bilmeden gevezelik ediyorsunuz... (Kendi kendine söylendi:) Budala!

— Suçluyum. Öyle kaçıverdi ağzımdan. Aglaya'nın neredeyse Nastasya Filippovna kadar güzel olduğunu söyleyiverdim.

Gavrila Ardalionoviç prensin durumu ayrıntılı anlatmasını istedi. Prens anlattı. Gavrila Ardalionoviç tekrar alaylı alaylı gülümsedi.

— Takmışsınız Nastasya Filippovna'ya... diye mırıldandı, ama sözünün sonunu getirmeden düşünceye daldı. (Bir kaygısı olduğu belliydi. Prens içeride resmi beklediklerini hatırlatınca, aklına bir şey gelmiş gibi birden şöyle ekledi:) Büyük bir ricam olacak sizden... Ama nasıl diyeceğimi bilemiyorum...

Ne söyleyeceğini şaşırdı Gavrila Ardalionoviç, sözünün arkasını getiremedi. Bir karar vermeye çalışıyor, kendi kendiyle savaşıyor gibiydi. Bir şey söylemeden bekliyordu onu prens. Gavrila Ardalionoviç soru dolu, dikkatli bakışını prensin yüzüne doğrultup, tekrar,

— Prens, diye başladı, şimdi orada bana... hiç de suçlu olmadığım... çok tuhaf... hem de gülünç bir olay yüzünden... kızıyorlar, sözün kısası, neyse, önemli değil... sanırım biraz kızıyorlar bana orada, öyle ki çağrılmadan bir süredir gitmek istemiyorum oraya... Oysa Aglaya İvanovna ile konuşmam gerekiyor. Ne olur ne olmaz diye birkaç satır yazdım (katlı küçük bir kâğıt belirmişti elinde), ama bunu ona nasıl ulaştıracağımı bilemiyorum. Şu kâğıdı Aglaya İvanovna'ya ulaştırabilir misiniz prens? Ama yalnızca Aglaya İvanovna'ya... yani kimse görmeden, anlatabildim mi? Öyle gizli bir şey değil, öylesine... ama... yapar mısınız bunu?

— Hiç hoşuma gitmedi bu, dedi prens.

Gavrila Ardalionoviç yalvarmaya başladı:

— Ah prens, çok önemli bu benim için! Bakarsınız cevap yazar... İnanın, bu kadar çaresiz olmasaydım yardımınızı istemezdim... Başka kiminle göndereyim?.. Çok önemli... Benim için çok çok önemli...

Prensin "hayır" diyeceğinden çok korkuyordu Gavrila Ardalionoviç. Onun gözlerinin içine yalvarırcasına, ürkek bakıyordu.

Prens,

BudalaWhere stories live. Discover now