Sormadan edemedi sonunda:

— Siz gerçekten de... yurtdışından mı geliyorsunuz?

Ama şaşırdı. Aslında belki de şöyle sormak istiyordu: "Sahi, gerçekten Prens Mışkin misiniz?"

— Evet, trenden yeni indim. Sanırım gerçek Prens Mışkin olup olmadığımı sormak istediniz, ama kibarlığınızdan sormadınız.

Generalin oda hizmetçisi şaşırmıştı.

— Hım... diye mırıldandı.

— İnanın, size yalan söylemedim ve hiç çekinmeyin, benim yüzümden hesap sormayacaklardır size. Ama benim bu kıyafetle, elimde çıkınımla gelmemde yadırganacak bir şey yok: Bu aralar durumum pek iyi değil de...

— Biliyor musunuz, benim çekindiğim bu değil. Geldiğinizi haber vermek zorundayım. Ayrıca sekreter gelip görüşecektir sizinle, eğer... O da var işte. Sormamdan alınmayacaksanız, durumunuz kötü olduğu için generalden bir şey mi isteyeceksiniz yoksa?

— Ah hayır, bu konuda içiniz rahat olsun. Başka bir işim var kendisiyle.

— Bağışlayın ama, kıyafetinize bakarak sormuştum öyle. Sekreteri bekleyin. General şu anda albayla görüşüyor... Sohbeti çok sever de...

— Bu durumda uzun beklemem gerekecekse rica etsem, burada bir köşede pipo içebilir miydim acaba? Pipomla tütünüm yanımda.

Generalin oda hizmetçisi kulaklarına inanamıyormuş gibi, küçümser bir tavırla baktı prensin yüzüne.

— Pipo... mu içeceksiniz?.. dedi. Pipo ha? Olmaz, burada pipo içemezsiniz. Bunu düşünebilmeniz bile doğrusu çok tuhaf. He-he... Çok tuhaf!

— Bu odada demek istememiştim. Bu odada içilmeyeceğini biliyorum. Dışarı çıkar, uygun göreceğiniz bir yerde içerdim... Tiryakiyim... Üç saattir de içmedim. Hem bildiğiniz gibi, ne derler, yabancısı olduğun manastıra...

Uşak, handiyse elinde olmadan mırıldandı:

— Peki, bu durumda nasıl haber vereceğim geldiğinizi? Öyle ya, bir kere burada olmayacaksınız, ayrıca bekleme odasında oturmalısınız, çünkü konuksunuz. Orada olmazsanız, bana sorarlar sonra... (Prensin onu rahatsız ettiği belli olan çıkınına yan gözle bir kez daha baktıktan sonra ekledi:) Burada kalmaya niyetlisiniz galiba?

— Hayır, öyle bir niyetim yok. Kalmamı isteseler bile kalmayacağım. Yalnızca tanışmak için uğradım, hepsi o kadar.

Generalin oda hizmetçisi şaşırmıştı, kuşkulu bir tavırla,

— Nasıl? diye sordu. Tanışmak için mi? Oysa demin bir iş için geldiğinizi söylememiş miydiniz?

— Aslında pek iş için sayılmaz! Yani doğrusunu isterseniz, bir işim de yok değil. Bir şey danışacağım kendilerine. Ama gelişimin asıl nedeni aileyle tanışmak istemem, çünkü Prens Mışkinler'denim ben, generalin eşi de benim gibi Prens Mışkinler soyunun son temsilcisidir. Prens Mışkinler soyundan ikimizden başka kimse kalmadı.

Artık iyice çekinmeye başlayan uşak şöyle bir silkinip,

— Demek akrabasınız da? dedi.

— Tam sayılmaz. Bununla birlikte, derinine inecek olursanız akraba sayılırız, ama o kadar uzaktan ki, akraba sayılmayabiliriz de. Yurtdışından bir mektup yazmıştım generalin eşine, ama cevap vermedi... Ben dönünce yine de kendileriyle görüşmeyi uygun buldum. Bütün bunları size içiniz rahat olsun diye anlattım, çünkü farkındayım, hâlâ huzursuzsunuz. Prens Mışkin'in geldiğini söyleyin, ziyaretimin nedenini o anda anlayacaklardır. Kabul ederlerse ne âlâ, kabul etmezlerse, yine ne âlâ... Belki daha da iyi olacaktır o zaman. Ama sanırım kabul etmezlik yapamayacaklardır: Generalin eşi soyunun son temsilcisini görmek isteyecektir. Duyduğuma göre, soyuna çok değer veriyormuş.

BudalaΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα