5.5

3.2K 258 162
                                    

Okul dolabımın içinin Michael'ın boş şekerleme ve M&M paketleriyle kaplanmış olduğunu görmek, var olan sinirimi iyice körükledi. Sanki benim dolabım çöplüktü. Teneffüslerde kitapları değiştirmek için buraya geliyorduk. Michael, mutlaka çantasında abur cubur bulundurduğundan ve şekerleme tüketmezse krizleri tuttuğundan, zararlı olan sadece benim dolabım çıkıyordu. Çünkü bütün çöplerini, artık nasıl olduysa hiç anlamamıştım, dolabıma atmıştı.

"Bir daha sakın bunu yapma Michael."

Omzunu hemen yanımdaki dolaba yaslamış, koridorda Etna ve saz arkadaşları gelirse üstüne atlamak için tetikte bekliyordu. Onu azarladığımı duyduğunda ise bakışları beni buldu.

"Neyi?"

"Şunu!" onuncu boş M&M paketini gözüne sokmak istercesine kaldırdım. "Bu benim dolabım, içine kitap koyuyorum falan. Çöp atmıyorum."

"Üşeniyorum biliyorsun."

"Çöp kutusu taş çatlasın on adım uzağında-"

"Yüce Tanrım! Seni çok seviyorum ama gerçekten Calum Hood yüzünden acı çekerken hiç katlanılacak gibi değilsin."

Cuma akşamı yaptığımız o sancılı konuşma aklıma geldiğinde duraksadım. Aramız pek iyi değildi. Nasıl düzeltmemiz gerektiğini biliyordum ama karşısına çıkabilecek cesareti kendimde bulamıyordum. Aynı şekilde Mali'nin de. Onları çok özlüyordum ama Calum'la ilişkimiz konusunda aptal gibi hareket edip yanlış bir kararın eşiğinden döndüğümüz için, henüz Hood ailesinin arasına atılabilecek kadar güçlü hissetmiyordum kendimi. Özellikle Mali'ye ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Beni gördüğünde Dawn'la ilgili pek çok duygusunun doruk noktalarına doğru tırmanmasından ve yaşadığı üzüntüsünü çok daha ağır boyutlara taşımasına sebep olmaktan korkuyordum.

"Neden her seferinde on ikilik ergenler gibi birbirinize tavır almak zorundasınız ki?" diye söylendi Michael. "Siktiğimin Etna'sı ve dramalarından biri işte. Ona eğlence veriyorsunuz."

"Tamam, ben başlatmış olabilirim. Ama Calum da devamını getirdi."

"Çocuk yeğenini kaptırdı, üstüne bir de sevgilisini. Yani kaptırdı derken kaybetti demek istiyorum. Ne yapmasını bekliyordun ki? Senin kadar çıldırmak da Calum'ın en doğal hakkı."

Michael'ın bir anda benim tarafımdan şimşek hızıyla Calum'ın tarafına geçiş yapmış olması beni yalnızca şaşkınlığa sürüklemişti. Gözlerim fal taşı gibi açılırken, saf değişikliğine şaşırmış olduğumu gizlemiyordum. O da bana ne dercesine dik dik bakıyordu. Oysaki Michael yine haklıydı. Ben sadece gerçekleri duymaktan o içinde hoşlanmayan bir geri zekalı olma rolünü üstleniyordum.

"Hah, işte iyi insan."

Michael keyifle söylendiğinde yeşil gözleri arkamda bir noktaya takılmıştı. İyi insan demekle kastettiği kişinin Calum olduğunu anlamamla birlikte aceleyle arkamı dönmem yalnızca bir saniye içinde olmuştu sanırım. Öyle büyük bir telaşa kapılmıştım ki, boş M&M paketlerini hangi ara Michael'ın avuçlarına tutuşturduğumu anlamamıştım.

Sadece iki gündür görüşmüyor olmamıza rağmen gözlerinin içine baktığında kalbim nasıl bir anda bu kadar özlemle dolmuştu anlam verememiştim. Kahverenginin en sıcak tonundaki gözleri yüzümde dolaşmaya başlamadan önce Michael'a çevrildi.

"Bir şey söylememe gerek var mı?"

Michael, Calum'ın üstü kapalı (!) sözlerinden mesajı cımbızla çekip aldıktan sonra ellerini gidiyorum der gibi kaldırdı. M&M paketleriyle birlikte yanımızdan uzaklaşırken bana dönüp "Ben sınıftayım," dedi. Kalabalığın arasına karışıp tamamen gözden kaybolduğunda ancak Calum'ın beklentiyle parlayan gözlerine bakmak aklıma gelmişti.

He(art) || hoodWhere stories live. Discover now