5.1

3.4K 246 105
                                    

"Oh, bak sen şu işe. Kimleri görüyorum?"

Etna, yanındaki saz arkadaşlarından yalnızca birisi olan Marion ile birlikte bir anda karşımızda belirdiğinde Michael ve ben, kesinlikle o ikisini görmeyi beklemiyorduk. Benim tek derdim bir an önce eve gitmek ve davanın sonucunu öğrenmekti. Calum ve Mali'nin telefonları gün boyunca kapalı olduğu için onlara ulaşamıyordum bir türlü. Çıkışta babamı arayıp, annemin henüz eve gelip gelmeyeceğini sordum çünkü Joy'un yanında mahkemede durmak istediğini söylemişti. Babam da henüz eve varmadığını söyleyerek beni yanıtlamıştı. Anneme de ulaşabilmek ilk defa neredeyse bu denli imkansızdı.

Gözlerimi devirerek yoluma yürümeye kaldığım yerden devam etmek istediğimde Etna yeniden önümde durdu. Sinsi, cadaloz gülümsemesi fondöten ve aydınlatıcıya buladığı yüzünde giderek genişlerken Michael'ın sabırsızca nefes alıp verdiğini duydum.

"Ne istiyorsun yine?"

"Devon, canım arkadaşım-"

"Ben senin arkadaşın falan değilim. Seninle arkadaş olmak kelimenin anlamını kötü yansıtmaktan başka hiçbir şeye yaramaz."

Karşımda o kadar keyifle gülümsüyordu ki, içimde bir şeylerin yandığını ve bu yangının bedelini Etna'ya ödemekten başka istediğim hiçbir şey olmadığını hissedebiliyordum. Sırt çantamın kayışlarını tutup kendime hakim olmama bir yardımı dokunabilirmiş gibi avuçlarımda sıkarken, Michael sinirlenmeye başladığımı anlamış gibi elini omzuma atıp beni kendisine çekti. Elinin altındaki omzumu sakinleşmemi talep edercesine sıkarken kıvılcımlar saçan gözlerimle Etna'nın cadaloz ifadesine bakıyordum.

"Hadi Etna, işine." dedi Michael büyük bir soğukkanlılıkla.

"Neden böyle davranıyorsunuz hiç anlamadım," diyerek dudaklarını büzdü Etna. O kadar yapmacık bir hüzüne bürünmüştü ki yüzü, onu paramparça etme isteğim ruhumun derinliklerinden yükselerek bütün bedenimi sarıp sarmalıyordu adeta. "Sadece okul çıkışında arkadaşlarımla biraz sohbet etmeye çalışıyorum. Öyle değil mi Marion?"

Marion, arkadaşlarım kelimesine biraz bozulmuş gibiydi. Asık bir suratla gözlerini Etna'ya çevirdi fakat Etna ona ters ters baktığı anda başını sallayarak gülümsemeye çalıştı. Marion için gerçekten üzülüyordum. Bu dünyada Etna Stewart gibi bir kızla yakın arkadaş olarak kendisini harcıyor olduğunu göremiyordu. Marion'un da Etna'nın üzerinde yarattığı tüm o kara bulutların düşürdüğü gölgelerine rağmen, ünvandan hoşlandığını biliyordum. Ama ünvan demek her şey demek değildi. Belki Robert Lisesi'nde işler öyle yürüyor olabilirdi ama lise bittiğinde, Etna'nın buradaki herkesle de işi bitecekti. Burada kurduğu hiçbir arkadaşlığı kalıcı değildi.

Etna'nın hayatında kalıcı bir yere sahip olan tek şey mat, likit rujlarıydı. Onun ömrü de yemek yiyene kadardı.

"Partide içip sarhoş olduk da bu kısmı ben mi hatırlamıyorum?" diye sorduğunda, Michael'ın yüzündeki alaycı ifadeyi okuyabilmişti Etna. Gözlerini devirip kollarını göğsünün altında birleştirerek bütün ağırlığını tek bir bacağının üzerine verdi.

"Yeni sevgilinle sana mutluluklar dilemek için buradayım," dedi Etna. "Yalnız... beni gerçekten çok şaşırttın. Artıklarımdan başka bir şeye layık olamayacağını söylediğimde buna bu kadar hevesli olacağına ihtimal vermemiştim."

"Seni-"

"Sen önce şu yüzündeki boya kutusunu bir çek de Etna, ondan sonra yüz yüze konuşalım olur mu?" dedi Michael. Bu kez iki eliyle birden omuzlarımı kavrayıp bana yön vererek yürümemi sağlarken, Etna'ya hala ters ters bakıyordum. Yüzündeki bu keyifli ifadeyi anlayabilmemin bir yolu olsaydı keşke. Gerçekten öylesine bizimle dalga geçmekten bu kadar zevk almış mıydı yani?

He(art) || hoodWhere stories live. Discover now