Nereden anladın demeyin. Gelişmiş torun iç güdüleriyle anlardım ben.
İkimiz de sinirli bir şekilde birbirimize bakarken burun buruna gelmiştik hatta ben biraz eğilmiştim bu duruma gelebilmek için ve ortamdaki değişik sessizlik ile ikimiz de etrafımıza bir bakış atmıştık.
Hoseok ve Yoongi bize değişik değişik bakarken sahteden gülümsedikten sonra anneannemi alıp boynuma gömmüştüm. İkimiz de estetik cerrah geçirmiş ve gerilmekten bir hal olmuş yüzler gibi sahtece gülüyorduk.
"Ahaha, ay ne kadar özlemişim!" Saçma bir kucaklaşma faslından sonra anneannemin kulağına eğilip fısıldamıştım. "Bunun hesabını soracağım, Bayan Choi."
Herkes içeri girdiğinde bizim odamıza Yong'u yatıran sevgilim de bize katılmıştı.Koridorda ilerlerken birden duran yaşlı kadınla korkup iki adım geriye gitmiştim.
"Durun bir dakika! Bu ev şey kokuyor..." Yoongi ile birbirimize bakarken Yoongi yaptığımız yemeklerden yürümeyi seçmişti.
"Yumurtalı ekmek?" Merakla ve korkuyla bütün ciddiyetini takılmış havayı tazı gibi koklayan anneannem kafasını iki yana sallamıştı.
"Hayır..." İki adım atıp salona girecekken arkasındaki Hoseok'u elleriyle yakalayıp üstünü koklamış ve kaşlarını çatmıştı. Korkuyla iki kolunu üstünde çaprazlamış çocuk yaşlı kadından korktuğunu belli ediyordu.
"Patates kızartması?" Bu sefer ben konuşmuştum ama anneannem burun deliklerini kocaman açıp dikkatle beni koklamıştı. Kaşlarını çatıp gözlerimin içine aşırı bir ciddiyetle bakması 'Bok, kokuyor bok!' diye bağıma isteğimi körüklüyordu.
"Çamaşır suyu?" Saf Yoongi hala öneri sunarken bu sefer ürkütücü bakışları ona dönmüştü. Ona da burnunu yaklaştırıp koklayınca ifadesiz suratı ile hızla kapıları açıp kapatmaya başlamıştı. Banyoyu bulduğu zaman kıkırdayarak kirli sepetine elini atmış ve dünkü kıyafetlerimizi sinsice kaşlarını indirip kaldırarak göstermişti.
Ben anlasam da, kimse bir şey anlamamıştı. Gerginlikle elindeki çamaşırları yerine tıkıp anneannemin kolundan sürükleyerek dışarıya çıkarmıştım. "Anneanne rahat durur musun?"
"Tch, duramam. Odanızı bulmam lazım."
Herkes peşinden gelirken odamızın kapısını aralamış ve derin bir nefes alıp dolan gözlerini benim ve Yoongi'nin üstünde dolaştırmıştı.
"Ayol burası seks kokuyor, seks!" Sevinçten ağlamaya başlayınca şaşkınlıkla ona bakan bize aldırmıyordu bile. Birden beni kendine çekip tişörtümü yırtmak istercesine kaldırırken çırpınmaya başladım.
"Ya bıraksana manyak kadın! Mutluluktan ağlanacak bir şey var mı ya! Bekaretim gitti, bekaretim!" Çırpınmam bir şeye yaramamıştı ve tişörtümü çekip çıkaran anneannem ile utançla ayaklarıma bakmıştım. O sırada Yoongi, Hoseok'un gözlerini kapatmıştı.
"Tanrım, ayol, bunlar..." Parmaklarını morluklar üzerinde gezdirirken kıpkırmızı olmuştum.
"Bu baş harfler, Yoongi! Kalp de var ya! Bunlar benim altmış yedinci doğum günü hediyem değil mi! Ay bak mutluluktan bayılacağım!" Telefonunu çıkarıp onlarca fotoğrafını çekerken moraran suratımla, hışımla tişörtümü geri giymiştim ve sinir küpü olarak salona adımlamıştım.
Oldu olacak üstüme fiyonk takıp doğum günü şarkısı söyletseydi!
○○○
Kahvaltıyı bitirmiştik ve ben hiçbir şey yiyememiştim doğru dürüst çünkü benimle ilgilenmeyen sevgilim, anneannem ile konuşup durmuştu. Her ne kadar çatalı sertçe tabağa vurup yanımda oturan Hoseok'u ürkütsem, meyve suyu bardağını sertçe masaya koyup Hoseok'un boğazında yemek bıraksam da kimse benimle ilgilenmiyordu.
YOU ARE READING
with spare part | yoonmin
Fanfiction"Sen! Yedek Parçalı!" xx for all my adult children
℘count me
Start from the beginning
