Bir süre öylece bekledim ve hızlanan nefesini hissetmeye başladım. Elleri hemen bedenimi kavramış ve bel gamzemi bulmuştu. Daha sonra alt dudağını sertçe çekiştirdim. Dünden şişen ve rengi mora dönen enfes dudaklarını sertçe öpüyordum.

Yüzüne değen saçlarımı elleriyle geriye tararken bana yumuşak karşılık veriyordu. Ama ben sinirliydim ve sinirimi çıkarmak istercesine asılıyordum. Aslında bu saçma emcükleme şeklinin yanında,sabah benimle dalga geçtiği için de böyle sinirliydim.  Bir süre sonra ıslak bir şapırtıyla ondan ayrılınca kapalı olan gözleri aralanmıştı.

Onu doluya koysam taşmıyor, boşa koysam tam anlamıyla doldurmuyordu. Ben de bu yüzden onu ruhuma dolduruyordum taşmıyordu ama kalbime koyunca ne boş dinliyordu ne de başka bir şeyi, sevgimle ve sevgisiyle dolup taşıyorduk.

"Sinirlenince aşırı seksi oluyorsun." Mırıldanması ile tehlikeli bir şekilde gülümsemiştim. O ise nefesini tutmuş öylece saçlarımı okşuyordu. Tam ağzını açmışken bir daha çalan telefonla sıkıntıyla iç çekmiştim.

"Benim için telefonumu getirir misin? Rahat hareket edemiyorum da." Cümlemin sonunda sesim iyice kısılmıştı ve Yoongi omuz silkerek yataktan kalkmış telefonumu elime tutuşturmuştu. Arayanın anneannem olduğunu görünce Yoongi'ye yandan bir bakış atmış ve sinirli bir şekilde telefonu açmıştım.

"Efendim?" 

"..."

"Evdeyiz de, neden hastaneden dönüyorsunuz?"

"..."

"Konumu atıyorum. Tamam, bekliyoruz."

Telefonu kapattığım gibi beyaz yorgana karışmış beyaz teniyle iki elini yanaklarına bastırmış beni izleyen sevgilime baktım. Dağınık saçlarını elimle karıştırıp yanaklarını sıkıştırdığından öne doğru büzülen dudaklarına öpücük kondurdum.

"Anneannem, Yong ile bize geliyor. Kahvaltı hazırlayalım?"

○○○     

Hazır olan masaya bakarken daha çok masanın karşı tarafındaki telefonuyla oynayan sevgilime bakıyordum. Kaşlarımı çatarak zorlukla yerimden doğrulup kollarımı beline doladım. O ise takmadan uğraştığı telefonuyla iletişimini kesmedi. Derin bir nefes alıp sırtındaki başımı hafifçe kıpırdattım ve kedi gibi sırnaştım. Hala umrunda değildim.

Kaşlarım hala çatık bir şekildeyken sinirle çalan kapıyı açmaya gittim. Anneannem ,her zamanki gibi kocaman gülümsemesiyle, kucağında uyuyan TaeYong ile beni karşıladığında arkasında çekingence kafasını yere eğmiş Hoseok'u görmemle üstümden bir titreme geçti. Anlaşılan anneannem çocuğuneve gitmesine izin vermemişti.

"Merhaba Bakir Chim ve diğerleri!"

Hah, herkes bakirdi büyük ihtimalle ama bana takmıştı bu kadın. Anneannemi bir anlık duysam da kulak asmadan hala Hoseok'a bakıyordum. Yüzünü bana dönmüyordu, hatta kafasını yerden kaldırmıyor öylece bekliyordu. Anneannem ne zaman yanıma geldiğini bilmediğim Yoongi'ye TaeYong'u verirken gerilen sinirlerimle anneanneme baktım.

Gözlerimle Hoseok'u gösterirken 'Bu ne demek şimdi!' diye içimden bağırdım. O da bunu anlamış gibi gözleriyle önce Hoseok'u gösterip sonra beni gösterdi ve ellerinin iki işaret parmağını birbirine kanca gibi geçirerek ' İkinizin arası berbat! Bu düzelecek!' bakışı atmıştı.

Sinirle solurken yumruklarımı sıktım ve gözlerimi irileştirerek derin bir nefes aldım. Bu 'Hayır, istemiyorum!' demekti. Bana bir adım atan minyon tipli kadın şeytanca gülümseyerek işaret parmağını boynuna çıkarıp önce Hoseok'u göstermiş sonra boynunda hayali bir çizgi çizerek kafasını hafif yana yatırıp dilini dışarıya çıkarmıştı. Bu ise 'Hadi barışma da Yong'un bezlerini burnunun ucuna bağlayıp üç kilometre koşu yaptırayım sana!' hareketiydi.

with spare part | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin