Ashton, onu seyrediyor olduğumu fark ettiğinde duraksadı. Elleri siyah kotunun ceplerindeyken aramızdaki atmosferde salınan serin meltemin saçlarını dağıtmasına engel olmuyordu.

Ela gözleri yüzümde salınan hüzün bulutlarında dolaşırken aramızdaki mesafeyi birkaç büyük adımla kapattı. Tam önümde durdu.

"Sanırım konuşma vaktimiz geldi."

Yutkunup gözlerinin içine baktım. Hala hiçbir maddenin bağımlılığıyla kıyaslayamayacak olduğum şeyin günbatımı olduğundan emin değildim. Gözlerine baktığımda kayboluyor gibi hissetsem de bu beni ona bakmaktan alıkoymuyordu.

"Riley," meltemin uçurduğu saçlarımı kemikli parmaklarının arasına doladıktan sonra kulağımın arkasına sıkıştırdı. Avucu yanağımdaki yerini bulurken gözlerime güven vermek ister gibi baktı.

"Burada konuşulanların hepsi burada kalacak. Söz veriyorum. Hiçbir şeyi mahvetmeyeceğim."

"Çok özgün bir hayat hikayesi duymayı beklemediğin sürece sorun yok."

Gülümsedi. Baş parmağı yanağımda nazik ve ufak dokunuşlarla dolaşırken dokunup geçtiği yerlerin uyuştuğunu hissettim. Yine de Ashton'ı kendimden uzaklaştırabilmek ve dokunuşlarından sakınmak imkansızdı.

"Klişelere bayılırım."

"Siktir oradan."

Gözlerini devirip gülerken avucu hala yanağımdaki konumunu koruyordu. "Hadi ama artık." diye söylendiğinde başımı salladım.

Genzimi temizledim. "Pekala," dudaklarımı ıslattığımda ela gözlerinin oraya kaydığını gördüm. Gözleri ağır ağır eski konumuna dönerken ikimiz de yutkunduk ama bunu umursamadık.

"Bir ara çok sık rapor almıştım, seninle konuşmadığımız zamanlardı. Geç kalmaya başlamıştım falan."

Ashton başını salladı. Kalbimin sesini kulaklarımda uğultularla duymak ona kendimi anlatmamı kolaylaştırmıyordu.

"Böyle bir dönem oldu çünkü annem bakım evinde kalıyor. Psikiyatri kliniğinde, daha çok."

Bana daha çok yaklaştı. Oysaki benden uzaklaşmasını bekliyordum. Dışarıdan tanıdığımla yorum yapmak ne kadar doğruydu emin değildim ama bu tarz şeylere gelemeyen bir tip olduğunu düşünmüştüm.

"Bu... yeni olan bir şey mi?" kaşlarını havaya kaldırdı. "Yoksa uzun zamandır böyle mi?"

Onu onaylamak için başımı yavaşça salladığımda yutkundum. Gerilip kendimi sıkmaya başladığımı avucunun altındaki tenimden hissetmiş olmalıydı ki boşta kalan eli, dizimin üzerindeki elimi kavradı. El ele tutuşurken "Rahatla, sorun yok." diye fısıldadı.

"Uzun zamandır böyle. Sadece o dönemde... biraz zorluk çıkarmış işte."

Anlayışla beni dinlemeye devam ediyordu. Titrek nefesler almaya çalıştığım sırada boğulacağımı zannettim. Ashton'dan önce davranıp kalçamı kaputun üstünde dikkatle kaydırarak ona yaklaştım. Kokusunu duydukça her şey daha kolay bir hal alıyordu sanki.

"On yedi yaşındayken büyükbabam onu liseden alıp bir aile dostunun oğluyla evlendirmiş, babamla yani." zorlanarak bir nefes daha almayı başardığımda Ashton elimi daha sıkı tuttu. "Başlarda nasıl olduklarını bilmiyorum, tek çocuğum. Ama kreşe gidip geldiğim zamanlarda onun annemi perişan edene kadar yok yere dövmeye başladığını hatırlıyorum. Ben büyüdükçe ve aslında... neler olduğunu görmeye başladıkça o pislik daha da ileri gitti. Zavallı kadını kum torbası gibi saatlerce dövdüğü yetmiyormuş gibi-"

Dakikalar boyunca tutmakta zorlandığım o hıçkırık sonunda dudaklarımdan döküldüğünde konuşmaya devam edemedim. Ashton'ın düzensizce inip kalkmaya başlayan göğsünden ve yüzündeki şaşkın ifadeden kanının donduğunu görebiliyordum. Eli ve avucu arasından sıyrılarak ellerimle yüzümü kapattım.

Bunu hala ona anlatmanın doğru olup olmadığından emin olamıyordum ama artık içimde saklamaktan çok yorulmuştum. Günbatımlarında buraya gelip deli gibi kendi kendimle konuşarak bir şeyleri aşamıyordum. Klişe de olsa gerçek bir insandan bana her şeyin yoluna gireceğini duymaya ihtiyacım vardı.

Gözyaşlarımı daha yanağıma düşmeden aceleyle silip yok ettiğimde Ashton'ın ifadesi yumuşadı. Yüzümü avuçlarının arasına alıp alınlarımızı birbirine yasladığında bir şey söylemesini bekliyordum. Ama belli ki, benim bitirmemi istiyordu.

"O şerefsiz şimdi nerede kafayı çekiyor bilmiyorum ama yıllarca benim ve annemin hayatını mahvettiği için gebermesini istiyorum. Komaya girip acı çekerek ölmesini ve yaptığı pisliklerin cezasını çekmesini istiyorum. Evet bazen feministlik denen şeyin arkasına sığınarak her şeyi abarttığımın farkındayım ama etraf sevgili babam (!) gibi bir sürü pislikle dolu ve olan hep bize oluyor. Ben erkeklere karşı güvensiz bir kadınım ve annem de artık hasta bir kadın. Ve emin ol, yaşayacak kadar şanslı olanlardan birkaçıyız. Çoğu gün yüzü bile görmüyor."

"Riley sen bir adamın sahip olabileceği en mükemmel kadınsın."

Durdurmuş olmama rağmen yanaklarım boyunca süzülmeye devam eden gözyaşlarımı başparmaklarıyla kuruladı. "Sen benim hayatımda sahip olduğum en mükemmel insansın. Ve hiç vazgeçmediğin için seninle o kadar gurur duyuyorum ki."

Dudaklarını ıslattı. Uzanıp yanağıma ufak bir öpücük bırakırken nefesimi tuttum. Birkaç saniye boyunca dudaklarının sıcaklığını cildimde hissettim. Geri çekilirken nefes almayı ancak hatırlamıştım.

"Sana bunu asla, asla, asla ve asla yapmam. Benimle ilgili korktuğun her neyse, başımıza getirmeyeceğim. Geçmişim umrumda değil, anladın mı? Hayatımda olduğun," gözleri gözlerim arasında yavaşça mekik dokuyordu. "Gözlerine daha yakından ve her gün biraz daha fazla baktığım andan beri hiçbir şey aynı değil."

"Artık sik kafalı olmak yok yani, öyle mi?"

Güçlü bir kahkaha attığında gözyaşlarım arasından gülümsedim. Başını iki yana sallarken "Şurada romantik olmaya çalışıyordum ama madem teminat istiyorsun, öyle olsun." dedi. Diğer yanağımdan öperken alınlarımızı birbirine yasladı. Hala gülümsediğini görebiliyordum. "Sik kafalı olmak yok."

Youngblood || irwin Where stories live. Discover now