18. Bölüm

1.1K 99 28
                                    


Mr. Rochester hekimin sözünü dinleyerek olsa gerek, o gece erken yatmış. Ertesi sabah da erken kalkmadı. Aşağıya ancak iş için indi. Vekilharcıyla kiracılarından birkaçı gelmişler; onunla konuşmak istiyorlarmış.

Adela ile bana kitaplıktan göçmek düşmüştü şimdi. Mr. Rochester konuklarını her gün burada kabul edecekmiş. Üst kattaki odalardan birinde ateş yakılmıştı. Kitaplarımızı oraya taşıdım, bu odayı derslik olarak hazırladım. O sabah Thornfield'in değişmiş, bambaşka bir yer haline gelmiş olduğunu görüp anlamakta gecikmedim. O kilise sessizliği artık yok olmuştu; konağın içi her saat kapı vuruşlarıyla, çıngırak sesleriyle çınlıyordu. Sofadan da sık sık adımlar yürüyüp geçiyor, yeni yeni, değişik değişik sesler duyuluyordu. Konağın içinde dış dünyadan bir rüzgâr esiyordu. Sahipli bir evdi şimdi burası. Ben kendim bu durumu eskisine yeğ tutuyordum.

O gün Adela'nın aklına ders sokmak kolay olmadı. Kafasını kitaplara veremiyordu bir türlü. Mr. Rochester'ı görebilmek umuduyla kapıya koşup, tırabzandan aşağı bakıp duruyordu. Sonra da, durmadan, aşağı kata inmek için bahaneler yaratıyordu. Ama ben onun niyetinin kitaplığa gitmek olduğunu anlayacak kadar kurnazdım elbet; onu orada istemediklerini biliyordum. Sonunda, biraz kızdım, yerinden kalkmasını yasakladım. Küçük kız bu kez de hiç aralıksız, dostum dediği Mösyö Edouard Fairfax de Rochester'dan söz etmeye, "Acaba ne gibi armağanlar getirdi?" diye tahminler yürütmeye başladı; çünkü gece Mr. Rochester, bavulları Millcote'tan geldiği zaman, eşyaların arasında bir küçük sandık çıkacağını, bu sandığın içindeki şeylerin Adela'yı ilgilendireceğini dokundurmuş! Adela şöyle diyordu:

"Demek ki orada benim için bir armağan var; belki sizin için de vardır, matmazel. Beyefendi sizden de söz etti: Mürebbiyemizin adını sordu bana, Ufak tefek, oldukça ince yapılı, biraz saz benizli bir kız, değil mi, diye sordu. Ben de, evet, dedim; çünkü, doğrusu bu, öyle değil mi, matmazel? "

Öğrencimle, her zamanki gibi gene öğle yemeğimizi Mrs. Fairfax'in odasında yedik. Öğleden sonra fırtınayla karışık kar yağdığı için saatlerimizi derslikte geçirdik. Karanlık olunca Adela'nın derslerini bırakıp aşağı koşmasına izin verdim; çünkü aşağıya az çok bir sessizlik çökmüştü, kapı da artık çalınmadığı için Mr. Rochester'ın serbest olduğunu tahmin ediyordum. Yalnız başıma kalınca pencereye doğru yürüdüm. Dışarıda göz gözü görmüyordu. Alacakaranlık, kar her yeri sararak çimlikteki taflanları bile gözden gizlemişti. Perdeyi indirdim, gene ateş başına döndüm.

Parlak korlar arasında, bir resimde gördüğüm Ren kıyısındaki Heidelberg Şatosu'nun hayalini yaratmaya başlamış gibiydim ki Mrs. Fairfax içeri girerek benim yaratmakta olduğum ateşten mozaiği dağıttı. Bu yalnızlık dakikalarımı doldurmaya başlamış olan karamsar, tatsız düşüncelerimi de dağıttı.

"Mr. Rochester seni de, öğrencini de bu akşam salonda çaya çağırıyor," dedi. "Gidebilirsen çok memnun olacak. Bütün gün işleri başından aşkın olduğu için sizleri çağırtamadı."

"Onun çay saati ne zamandır?" diye sordum.

"Altıda. Buraya, kent dışına geldiği zamanlar erken yer, erken yatar. Hanım kızım, elbiseni değiştirsen iyi olacak. Ben de odana geleyim de sana yardım edeyim. Şu mumu da alalım."

"Elbisemi değiştirmek gerekir mi?"

"Evet, daha iyi olur. Mr. Rochester burada olduğu zamanlar ben akşamleyin daha resmî bir şeyler giyerim."

Bu tören biraz aşırı resmî gibi geldi bana. Gene de, odama gittim, Mrs. Fairfax'in yardımıyla siyah yün elbisemi çıkarıp siyah ipekli elbisemi giydim. Zaten giyebileceğim "daha resmî" tek elbisem buydu. Bir de lame bir giysim vardı; ama Lowood'dan edinme giyim kuşam ölçülerine göre bunu pek gösterişli buluyor, ancak balolara falan giyebileceğimi düşünüyordum!

Jane EyreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin