12. Bölüm

1.1K 95 10
                                    


Şu önemsiz yaşantımın olaylarını şimdiye kadar pek uzun uzun anlattım. Ömrümün ilk on yılına hemen hemen on bölüm ayırdım. Oysa bu yazdığım, düzenli bir yaşamöyküsü olmayacak ki. Ancak ilgi çekeceğini bildiğim anıları canlandırmak niyetindeyim. Bundan dolayı, ömrümün sekiz yıllık bir süresini hemen hemen sessiz sedasız geçiştiriyorum. Zincirin halkalarını birbirine bağlamak için birkaç satır yeter de artar bile.

Tifüs salgını, Lowood'u kasıp kavurma görevini yerine getirdikten sonra yavaş yavaş çekilip gitti. Ne var ki gitmeden önce şiddetiyle, kurbanlarının çokluğuyla, herkesin dikkatini öksüzler yurdunun üzerine çekmişti. Felaketin nedenleri soruşturuldu, çorap söküğü gibi ortaya çıkan birtakım gerçekler de herkesi iyice kızdırdı. Okulun kurulduğu yerin sağlığa zararlı oluşu, çocuklara verilen yiyeceklerin kıtlığı, kötülüğü, yemeklerin hazırlanmasında kullanılan mikroplu, pis su, öğrencilerin giyecek ve yatak durumlarının sefilliği... Bütün bunlar ortaya döküldü. Bunların ortaya çıkması da, Mr. Brocklehurst için gurur kırıcı olmakla birlikte yuva için çok hayırlı sonuçlar verdi.

O ilde oturanlardan birçok zengin, iyiliksever kişi, daha iyi bir yerde, daha elverişli bir yapı kurulması için bağışlarda bulundu. Yeni yönetmelikler hazırlandı, yiyecek, giyecek konusunda düzeltimler yapılarak okulun geliri bir yönetim kuruluna verildi. Servet bakımından, aile yönünden çok güçlü olduğu için aradan atılamayan Mr. Brocklehurst kurumun mutemediydi, ama şimdi ona yardım eden daha geniş görüşlü, daha anlayışlı kişiler vardı. Mr. Brocklehurst müfettişlik görevini de artık sertlikle sağduyuyu, hesapla insanlığı, dürüstlükle sevgiyi bir arada yürütebilen kimselerin eşliğinde yapıyordu. Böylece çekidüzene sokulunca Lowood Okulu zamanla gerçekten yararlı, insanca bir kurum olup çıktı. Bundan sonra daha sekiz yıl kaldım bu çatının altında. Altı yıl öğrenci, iki yıl da öğretmen olarak. İki bakımdan da okulun önemine, değerine tanıklık edebilirim.

Bu sekiz yıl boyunca yaşantım tekdüze geçti ama mutsuz değildim; çünkü dolu, hareketli bir yaşamdı bu. Önümde güzel bir öğrenim fırsatı vardı. Derslerimin birçoğunu seviyor, hepsinde parlamak istiyordum. Öğretmenlerimin, hele sevdiğim öğretmenlerin gözüne girmekten duyduğum büyük kıvanç da beni ileri doğru itiyordu. Önüme çıkan fırsatlardan iyice yararlanmasını bildim. Zamanla en üst sınıfın birincisi oldum, sonra da öğretmenlikle görevlendirildim. İki yıl istekle yaptım bu işi, ama sonra değişmeye başladım.

Bütün bu değişiklikler boyunca Miss Temple okulun müdürü olarak kalmıştı. Ben de kültürümün önemli bölümünü onun yol göstermesine borçluydum. Onun varlığı, dostluğu benim için her zaman bir avuntu kaynağı olmuştu. Anam, eğitimcim, daha sonra da arkadaşım olarak sevmiştim onu. Derken, evlendi. Böyle bir kadına hemen hemen layık sayılabilecek kadar üstün bir adam olan papaz kocasıyla uzak bir ile taşındı. Böylece ondan yoksun kaldım.

Miss Temple'ın gittiği günden sonra ben de eski Jane Eyre olmaktan çıktım. Bütün huzurum, Lowood'u bir dereceye kadar gözümde bir yuva yapıp çıkan her türlü tatlı bağ onunla birlikte silinip gitmişti. Onun kişiliğinden, huylarından çok şeyler kapmış, kafamı daha uyumlu, yüreğimi daha düzenli duygularla doldurmuştum. Ödev, disiplin ilkelerine adamıştım kendimi. Sessiz sedasızdım; hayatımdan hoşnut olduğuma inanıyordum. Herkesin gözünde, çoğu zaman da kendi gözümde ben kendine yeten, irade sahibi birisiydim.

Ama yazgı, Papaz Nasmyth kılığında benimle Miss Temple'm arasına girdi. Evlenme töreninden az sonra, müdiremizin sırtında yol kılığıyla posta arabasına bindiğini gördüm. Arabanın yokuşu tırmanıp tepenin öbür yanında gözden yitişini seyrettim, sonra kendi odama çekildim. Onun düğünü onuruna verilen yarım günlük tatilin büyük bölümünü orada, tek başıma geçirdim.

Jane EyreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin