16.Bölüm *Ya Çık,Ya Gel*

3.9K 438 95
                                    


Sebep arama gelmek için Sevdicek, Gel gönlüm olsun.
BAKİ.
.......

UBEYDULLAH

Bir bilinmezlik hüküm sürüyordu vücudumda, korku damarlarım da geziyordu. Bu çok farklı bir acıydı bu benim sınavım. Başlı başına imtihanımdı.

Nisan adı gibi bahar getirmişti gönlüme, tek tek çiçek açmıştı umutlarım. O birde küçüklüğüm, çocukluğum o yüzden yeri apayrıydı. O hüznü getirdi gitmesi ile tamamı ile soldu yapraklarım.

Sümeyra kıvrılmış yaprak demek. O da hüzün yağan aylarda kıvrılmış kendi halinde kabuğuna saklanmış biriydi. Ta ki onu bulasıya kadar. O günden sonra daha çok hüzün mü yağdı, yoksa o var diye mi bu hal geldi bilemiyorum. Tek bildiğim ben bu hali bile seviyorum. Aslında hüzün yağması, çiçek açması değil bunların nereden gelmesiydi muhakkak. Takılı kaldığımız yer yanlıştı. Çok daha yukarılara çıkmak gerekirdi.

Biz ki aciz kendi adım atmaya çaresiz, ancak tutunuyorduk ellerden. Dokunmaya kıyamadığımız gönüllerden...

Özlem o gece el pençe divan durduğu cümleyi ağzından çıkardı. Çok şükür ki hayır dememiş ama evet de dememişti. Bu benim için bir umuttu. Ama onun kolay ikna olamayacağını biliyordum gel gör ki anlatmaya bile vakit yoktu ya da anlamaya nasıl bilebilirdim ki başkalarından duyduğum kadar birebir onunla yaşamadıktan sonra tanıyamazdım. Ben onunla uyanmak isterken özlem'den duyduklarım daha çok farklı alemlere götürüyordu beni. Sanki bulamayacak, ulaşamayacakmış gibi.

Özlem ile abdullah nişan alışverişi için koşturuyorlardı. Nikahlarının kıyılmalarını istemiş biz izin vermemiştik. Zaten düğün arası çok yoktu. Ne gerek vardı nikaha. Biraz dikkat etseler sorun olmazdı. Hem erken nikah kıyıyorlar daha alışmış oluyorlardı. Ama evlenmeden üç gün içinde kıyılsa daha bakmaya kıyamadığın eşin oluyordu. Alışmış birisi değil. Bilmiyordum bu benim görüşümdü bence gayet mantıklı olan. Abdullah biraz üzülse de yapacak bir şey yoktu.

Beden dili kursundan çıkarak yurda doğru gidiyordum. Bir aydır gidiyordum ama baya yol kat etmiştik. Mutlu oluyordum. Her bir şey öğrendiğimde kendimi daha huzurlu hissediyordum ben bunu bir tek Sümeyra için değil yardıma kimin ihtiyacı varsa ona koşmak için öğreniyordum.

Derse geçtiğim de minikler yerlerine oturmuş beni bekliyordu. Onlara bakarak gülümsedim. Tüm stres ve yorgunluğu bir kenara bırakarak çocuksu eğlenceli tarafımla konuştum. "Selamun Aleykum" diye seslendim çoşku dolu bir sesle.

"Aleykum selam" diye sesler uzarken bende yerime geçtim. Çocuklar teker teker soru sormaya başlıyordu.

"Öğretmenim dün neden gelmediniz?" Diyen tolgaya bakarken diğer taraftan şirin merak dolu bakışlarla konuştu."Hasta mı oldunuz?" Tam ona baktığım da Nisan bana bakarak konuştu."Şimdi iyi misiniz" dedi. Bu çocuk beni alıp çok öncelere götürüyordu. Bunu yapmak istemesem de böyle oluyordu. Bakışları gözlerinin içinde ki mutluluk insanı tebessüm ettiriyordu. Ve bana olan sevgisi çok daha başkaydı.

"Günün birinde çok sevdiğim bir kardeşim vardı. Ama arkadaş olan kardeş. Ondan sonra bir gün o cennete gitti. Ve ben çok üzüldüm. O kadar çok üzüldüm ki sanki-" dedim devamı gelmedi. Anlatacak kelime bulamadım. Nisan yanıma gelerek minik ellerini yüzüme koydu.

"O üzülmeyi çok iyi biliyoruz" dedi. Bir kız beş yaşına göre fazla şey bilmiyor muydu? Sanki bu küçücük omuzları her şeyi kaldırırcasına dimdik duruyordu. Ardından gözlerime bakarak devam etti.

"O yüzden anlatma daha fazla üzülme" diye ekledi. Kafamı salladım. Minik ellerini öperek fısıldadım.

"Teşekkür ederim kuzum" Başını öne eğerek yerine geçti.

Giydiği pembe elbisesinin yanındaki iki küçük mavi cepleri ile oldukça tatlı duruyordu. İki tarafından yapılan at kuyruğunun üstüne attığı mavi tülbenti ile kendini daha da komik gösteriyordu. Orada ki yardımcılar ilgileniyor ama nisan kendisi giyinmesini, oturmasını, yemek yemesini, diş fırçalamasına kadar her şeyi yapabiliyordu. Bunları da öğretmenler odasında toplantıda konuştukları için biliyordum. Ders bittiğinde çıkışa doğru ilerliyordum ki birisinin sesi ile yerimde durdum.

"Ubeydullah hocam bir bakar mısınız?"dedi orta yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim adam bana doğru yaklaşırken. Yüzüne düşen ince çizgiler biraz daha oturmuş saçlarına siyahların adedince daha seyrek kır saçları ama kendine özgün bir takım elbisesi kıravat ve süveteri ile oldukça bakımlı duruyordu."Buyrun nasıl yardımcı olabilirim" dediğimde uzattığı elini sıkarken aynı zamanda kendini tanıtmaya çalışıyordu.

"Ben Talib Gündoğdu" memnun olduğumu belirtircesine kafamı salladığımda talib bey sağ tarafına bakarak gördüğü oturma yerlerine eli ile işaret ederek gösterdi.

"İzninizle şuraya geçelim" dediğinde ağır adımlarla karşılıklı oturduk.

"Öncelikle kendimi tanıtayım ben halk eğitim sorumlusuyum. Duyduğuma göre beden dili öğreniyorsunuz. Bende bu bilginiz yarım kalmaması için açacağım beden dili kurslarının derslerine sizin girmenizi istiyorum. Lütfen bizi kırmayın" diyerek bana baktı.

Masanın üstünde birleştirdiğim ellerinden gözlerimi çekerek talib beye doğru bakmaya başladım. "Teklifiniz için çok teşekkür ederim. Lakin ben kendimi o kadar gelişmiş bulmuyorum ve bunun yanında yapmam gereken sorumluluklarım var."

"Lütfen bir düşünün direkt red etmenizi istemiyoruz."diyerek yerinden doğruldu. Elimi uzatarak konuştum.

"Düşüneceğim. Tanıştığımıza memnun oldum"

"Bende" diyerek gitmeye başladı. Bende müdür beyin odasına uğradıktan sonra eve gitmek için otobüse bindim. Bir süre sonra otobüste gördüğüm peçeli kız ile yerimden kalkarak ona yer verdim. Sümeyra gözlerime bakarak hayır anlamında elini salladı. "Lütfen" deyince gözlerini kapatarak yerime geçti.

Bazı anlar insanı uçuruma götürürdü. Bu da o anlardan biriydi. Baksam uçurum bakmasam uçurum... Gözlerimi kapatarak beklemeye başladım.

Bir süre sonra otobüs durduğunda kafamı ona doğru çevirerek baktım. O ise ayağa kalkmış gidiyordu. Kenara çekildim çok kısa bir an göz göze geldik. Önüne dönerek yürümeye başladı. Geri yerime oturmak için döndüğümde oturduğu yerde bir kağıt gördüm. Elime alarak oturdum. Kağıdı açıp açmamak konusunda kararsız kalırken "Ubeydullah'a" yazan yazıyı görmem ile kağıdı elimde daha çok sıktım. Cebime koyarak elimi de üstüne koydum.

Kaybolmasından delicesine korkarken bir an önce eve varmak için sabırsızlandım.

Durakta indiğimde eve doğru hızla yürüdüm. Kapıyı açarak seslendim. "Selamun aleykum."dediğimde ses çıkmadı. " Ben geldim" diyerek odama doğru adımladım. Kapıyı kapatarak ceketimi çıkarttım. Kağıdı çıkartarak masanın üzerine bıraktım. Ve yatağa oturarak kağıdı elime aldım.

"Bismillah" diyerek açtım.

Gönlümde ayrı bir huzur vardı. Nedenini bilmiyordum ama artık "hayırlısı neyse öyle olsun" diye telkinde bulundum.

Ve okumaya başladım.

"Allah'ın selamı üzerine olsun. Ben ne demem gerektiğini bilmiyorum. Ama huzursuzum. Nedensiz. Bir yanım kabul etmek isterken diğer tarafım babanın rızası diyor. Düşündüklerimi babam ile görüştüm lakin o kendisinin hoş gördüğü evladı yerine koyduğu oğlu varmış. Kendisini hiç görmedim. Ama kalbim seni tanıyor. Kulaklarım senin sesini biliyor ve ağzımdan tek hece çıkmasa dahi çok şeyler söylüyor. Ne yazık ki bunların ehemmiyeti yok.
Çünkü babamın rızası olmayan bir şeyi kabul edemem beni anlamanı umuyorum hakkını helal et.
Ruh-u Revan'ın"

....

Bölüm sonu?

Oy oy oy demiyorum. Bu sefer parlatın kamerleri diyorum :D

Sumeyranin da bir kısım düşüncesini öğrendik.

Bakalım neler olacak?

Ubeydullah ah ubeydullah.

(Düzenlenmiş ve ekleme yapılmıştır.)

~HerDem~Where stories live. Discover now