Bölüm 5 ÖĞRETMEN BEY

180 27 5
                                    

Sabahın oldukça erken bir saatiydi, daha güneş doğmamıştı. Semih"in lojmanında yanan soba neredeyse sönmek üzereydi son demlerini yaşıyordu. Dışarı da sadece hafif bir rüzgar vardı, adeta çıt çıkmayan mezar sessizliği hakimdi, Sadece rüzgarın hışırdattığı ağaçlar da bulunan son yaprakların sesi duyuluyordu hafiften.

Bir anda en az sessizlik kadar güçlü bir ses duyuldu köyün üzerinde, Semih divanda kıvrılmış uyurken ne olduğunu dahi anlayamadan büyük bir şokla gözlerini açtı! Bu duyduğu sesin sabah ezanı olduğunu algılaması baya vakit aldı, ama panik atak halini atması daha da uzun vakit alacaktı.
Çünkü; köyün camisi okulun hemen çaprazındaydı, işte bu nedenle ezanın sesi Semih'in tek odalı lojmanının içerisinde okunuyor gibiydi. Gördüğü kadarıyla da köydeki tek camiiydi.

Ezanın bitmesi ile divanda oturur vaziyete gelen Semih heryerinin tutulduğunu farketti. Herhalde bugüne kadar gördüğü en rahatsız yatakta yattığını düşündü. Bugünün kendisi için zor geçeceğini hissediyordu.

O anda aşırı derecede tuvalete gitme ihtiyacı olduğunu hissetti nerdeyse patlayacak gibiydi. Hemen ayağa kalktı odanın içinde şöyle bir ilerledi ve tuvaletin dışarıda olduğunu hatırlayınca siniri ve gerginliği geri geldi. Hemen yanındaki koltukta duran battaniyeyi omuzlarına alarak ayağına giyecek terlik bakmaya başladı, kapının önünde tahta takunyaları görünce ağzından belli belirsiz hass s... dediği duyuldu. Sinirle ayağında tahta takunyalar, sırtında koca battaniyeyle kapıdan çıktı ve tuvalete doğru küfrede küfrede yürümeye başladı.
Tuvaletin kapısını açtı ve içerinin karanlığını görünce sağda solda ışık düğmesi aramaya başladı bu arada tavandaki ampülü belli belirsiz görebiliyordu ama düğme yoktu. Kapıyı kapatınca iyice zifiri karanlık olan tuvalette işini hızlıca görüp kendini dışarı zor attı. Sinirden patlayacak duruma gelmişti ki o anda etrafındaki evlerin tamamının ışıklarının yandığını farketti.

Arkadaş bu köyde kimse mi uyumayı sevmiyor diye düşünürken karşısından gelen Ayşe hanım dikkatini çekti. Elinde koca bir tepsi ile Semih'e doğru geliyordu. Tepsideki kahvaltılıkları görünce ne kadar açıktığını düşündü Semih. Dumanı tüten çay ise o anda dünyadaki en güzel şey olmalıydı. Dün de nerdeyse hiçbirşey yememişti. Ayşe hanım eve girdi yere yemek örtüsünü serdi, tepsiyi üstüne koydu ve hiçbirşey demeden evden çıktı gitti. Semih teşekkür ederim diye seslense de cevap alamadı. Ne garip kadın diye düşündü.

Hiç beklemeden takunyalarını ve sırtındaki battaniyeyi atan Semih kahvaltıya saldırdı ve keyifle yedi. Karnı doyup beynine kan gittiğinde farketti yine bu kabusun devam ettiğini. Saatine baktı ve okul zamanının geldiğini gördü, üstünü değiştirdi, okula gitmek için evden çıktı. Biraz erken gidip etrafı keşfetmek ve öğrencileri okulda beklemek istiyordu, aynı zamanda velilerini de görür tanışırım diye düşündü. Ama gelen çocukların hemen hemen hepsi yalnız gelmişti. Okulun bahçesinde gelenleri izleyen Semih, ilerden gelen muhtar Hacı Osman'ı farketti, yanında da küçük bir çocuk ve onun elinden tutan genç bir kız. Genç kızı görünce karnında bir sıkışma hissetti. Bir yandan da çattı kaşlarını, malum bu genç kız dün Semih'e karı kılıklı diyen kişiydi. Ama karnındaki sıkışmayı halen anlamlandıramıyordu. Genç kızda Semih'i görünce çattı kaşlarını, "yine mi bu karı kılıklı" diye mırıldandı belli belirsiz.

Muhtar, Semih e doğru yaklaşırken gülümseyen bir yüzle;

" Öğretmen beyim erkencisiniz maşallah, çabuk alışacak gibisin buralara" dedi ve elini uzattı.
Elini sıkan Semih ise zoraki bir gülümseme yapabildi ve ciddi bir bakışla yanındaki genç kıza döndü.

Muhtar; "Aaa tanıştırmayı unuttum beyim bu benin oğlan Ömer, öp oğlum öğretmeninin elini.. Bu da ablası Yasemin, kardeşini hiç bırakamaz illa hergün okula getirir götürür." dedi.

"Demek senin kızın hacı amca, bizde dün gölün kıyısında karşılaştık kendisiyle, baya bir azarını yeme şerefine nail olduk" dedi Semih. Alaycı ve sinirli bir ses tonuyla.

"Haydaa, Yasemin hemen kendini tanıttın herhalde öğretmen beye! Kızım sen ne zaman erkek gibi davranmaktan vazgeçeceksin!.. "dedi muhtar, sitemkar bir ses tonu ile.

Belli ki kızına hiç kıyamıyordu muhtar amca, en fazla bu şekilde sitem ediyordu. Ayrıca anlaşılan o ki bu kızının da ilk vukuatı değildi, galiba Semih'in dediği doğruydu, bu kız biraz yabaniydi.

"Ya babam bu karı kılıklı balık tutarken oltamın üzerine taş attı bütün balıkları kaçırdı! Ya ne edeydim!" dedi Yasemin bir anda kendini savunmak ister bir tavırla.

"Şşşşt Yasemin , o nasıl söz! Sana yakışıyormu kızım! Benim hatırım varsa hemen özür dileyeceksin öğretmen beyden!" dedi muhtar.

Yasemin sinirden kıpkırmızı olmuştu, sabahın soğuğu ile kızarık olan yanaklarındaki alev tüm yüzünü sarmış pancar gibi olmuştu. Derin bir nefes aldı ve yüzüne dahi bakmadan Semih e kısa bir "Özür dilerim, şehirli beyim" dedi ve dönüp köye doğru sert adımlarla yürümeye başladı. Hacı Osman gülümseyerek Semih'e döndü ve ;

"Görüyorsun işte öğretmen beyim, buda benim fırtına kızım sen kusuruna bakma artık. Dili keskindir ama kalbi pamuk gibidir. Dünyalara değişmem kızımı." dedi.

Semih ise yüzünde savaş kazanmış muzaffer bir komutan edasıyla sırıtıyordu;

"Yok Hacı amca ne olacak senin canın sağolsun. Genç sonuçta olur öyle" dedi ve konuyu kapattı. Muhtarın elini sıkıp sınıfa yöneldi.

ZUHURATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin