Annemin saçlarında parmaklarımı dolaştırdım. Uçları kana bulanmış olsa da üstleri hâlâ onun gibi kokuyordu. Anne gibi kokuyordu. Yüzümü saçlarına gömüp ona son kez sarıldım. Vücudu cansızlığını belli edercesine ağırdı. Yine de onu bırakmadım. Kokusunu içime çeke çeke ağladım.

"Neden? Neden benim yerime polisi aramadın? Neden bana o saçma mesajı bırakacağınıza yardım istemediniz? Neden anne? B-beni neden sizsiz bıraktınız?" Ağlamaktan boğazım tahriş olsa da bağıra bağıra söyledim son sözlerimi. Duymayacaklarını bile bile haykırdım içimdekileri. Kendimi o kaptırmıştım ki duvarda yazılan yazıyı yeni fark ediyordum.

Büyük harflerle yazılmış "Sıradaki sensin." tehdidi hiç şüphesiz benim içindi. Korkmam için yazıldığı belliydi ama benim tek hissettiğim şey üzüntüydü. Gri duvarlarda babamın ya da annemin kanıyla bırakılmış not beni sadece üzmüştü. Bunu yapanların kesinlikle aklı başında değildi. Başka türlü açıklaması olamazdı. Vahşetleri yetmiyormuş gibi, bir de dalga geçer gibi not bırakıyorlardı.

Gözlerimi kapatıp anneme sarılmaya devam ettim. Tek isteğim geri dönüp beni de öldürmeleriydi. Yaşamak istemiyordum. Annemin gülüşünü duymadığım bir dünyayı istemiyordum. Babamın saçımda dolaşan parmaklarının olmadığı bir hayat istemiyordum. Benim tüm hayatım onlardı.

Anneme sarılmış ağlarken koridordan gelen ayak sesleriyle nefesimi tuttum. İşte, geliyordu! Sonunda acım dinecekti. Ölümü dilediğim anda cehennem zebanileri gibi belirmeleri tam onlara göreydi. Gücüm olsaydı elime geçen ilk keskin şeyle onları da yanımda götürürdüm ama ruhum çekilmiş gibiydi. Ayağı kalkmayı bırak kolumu hareket ettirecek hâli kendimde bulamıyordum.

Ayak sesleri bulunduğum odanın kapısında durduğunda kafamı hafifçe kaldırarak katilime baktım. Boyu oldukça uzun bir adam vardı karşımda. Deri ceketinden bile kollarının şişkinliği belli oluyordu. İçine giydiği lacivert tişört dardı ve karın kaslarını göz önüne seriyordu. Bacaklarını saran siyah kot pantolonu ve yine siyah beyaz çizgili spor ayakkabıları vardı.

Baştan aşağı incelediğim adamın en son yüzüne baktım. Siyah saçlarının uçlarını hafif uzun bırakmıştı. Kaşları kavisli kirpikleri de sıktı. Çene ve elmacık kemikleri hafif belirgindi. Karşımda duran adam katil olamayacak kadar güzeldi. Gözlerinin maviliği o kadar koyuydu ki lacivert denilebilirdi.

Onu iyice süzdüm. Katilimin her hattını aklıma kazıdım. Ölümden sonraki hayatta hatırlamak için ezberledim yüzünü. Ailemin hayatını mahveden bu adamdan intikamımı ancak orada alabilirdim.

"Düşündüğün kişi değilim." İfadesiz sesi odayı doldurduğunda sesli mesajdaki adamlardan biri olmadığını anlamıştım zaten. Mesajdaki sesleri nerede olursam olayım tanıyacaktım. Rahatlayan omuzlarımla anneme sarılan kollarımı gevşettim.

Peki, kimdi bu adam? Her yeri kanlanan oda karşısında sakin duruşuyla sinirlerimi bozuyordu. Gözlerini bir an olsun benden çekip de etrafa bakmıyordu.

"Kimsin o zaman?" dedim, kısılmış sesimle.

"Bunu buradan çıktığımız an açıklayacağım. Hadi, şimdi kalk."

"Neden seninle geleyim?" Sesim öylesine yorgun çıkıyordu ki duymasına şaşırıyordum. Kendim bile ne konuştuğumu bilmesem emin olmayacaktım.

"Burada kalıp ne yapacaksın?" dedi, merakla.

"O pisliklerin gelip beni de almasını bekleyeceğim." dedim, beklemeden.

"Ölmeyi istiyorsun yani?" dedi, bir omuzunu kapı girişine yaslarken.

"Yaşamak için bir sebebimin kaldığını düşünmüyorum." dedim. Annemin bedenini artık taşıyamayacağımı anladığımda onu tekrar yaslı olduğu duvara bıraktım. Derin bir nefes alarak ben de yanına yaslandım. Hâlâ vücudumu kaldıracak kuvveti bulamıyordum kendimde.

KANLI LOTUS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin