PUSU

11.8K 327 31
                                    

Gece ıssız bir sokağı tıpkı bir kefen gibi kuşatırken, ocak ayı ayazıyla sıcağı esirgiyordu.

Karanlık, genç kızın zifiri siyah saçlarının her bir tutamını daha da koyulaştırıyordu. Siyah saçlar isyan bayrağını çoktan çekmişçesine, çehresindeki gölgelere eşlik etmişlerdi. Sadece saçları değil, bedeninde ki her bir hücre avcının tutsağı olmak için tetikteydi.

Uzun bacaklarını kaplayan kot parçası her saniye biraz daha kan göletini andırıyordu. Acı onun için her gün ölen insan sayısı kadar önemsiz olmaya başlamıştı. Ruhunun azabı zaten bedeninin azabını unutturmaya yetiyordu.

İstanbul'un bile kendinden şüphe duyduğu sokaklarından birinde, arayış içindeydi. Kurtuluşun, özgürlüğün, mutluluğun peşindeydi. Ama karşısına çıkan domino taşlarının üzerinden geçerken her birinin üzerinde aynı gerçek yazılıydı; Karanlık bile kendi gölgesinden kaçamazdı.

Elini gölgesinin örtüldüğü duvara uzatırken arkasında başka bir bedenin belirdiğinden habersizdi.

"Şura.."

Gecenin sessiz sularında kan döken bir ses işitildi. Nefesi ölümle harmanlanmış, tok, erkeksi bir ses. Genç kızın gözleri tanıdık bir boğuculuğun esirine düştü. Omuzuna dokunan parmaklar ne kadar naif olsa da, o parmakların ardında cehennem ateşi vardı.

Batur Karayurt, alev kazanlarına yeni kurbanlar ekleyen bir cehennemdi.

Dudaklarından boğuk bir hıçkırık döküldü. Omuzunda ki sıcaklık kaybolurken aynı ses biraz öncekine göre daha duygusuz bir tavır takındı.

"Benden kaçamayacağını biliyordun."

Biliyordu.

Ondan kaçmak çöllerle kaplı bir kentte okyanusa ümitlenmek kadar acizceydi. Ama umut genç kızın omur iliğindeki köprüye iskele kurduğunda o bunu düşünmemişti.

"Hadi, gel de şu yaranı kontrol edelim."

Emirin yelpazesini gezindirdiği ses tonu bu kez genç kızın bakışlarını ona çevirmesine neden oldu. Gecenin karanlığında katran karasına bürünen irislerle göz göze geldiğinde yutkundu. Dudaklarında biriken kelimeleri dışarı çıkarabilmek için bir süre bekledi.

"Onu orada öylece bırakırken aynı şeyi söylemedin." Cümleleri gecenin ona bıraktığı o kan göletini ortaya sermek istercesine öfkeli dökülmeye çalışsa da, acizlik hepsinin üzerini örtüyordu.

Koyu gözler yüzünden ayrılırken bacağına doğru yol aldı. Biçimli siyah kaşları çatık bir hâle bürünerek belirgin yüz hatlarını daha da açığa çıkardı.

"Siktir!" dedi sert bir sesle. "Kan kaybediyorsun."

Küfürün bile yozlaştıramadığı erkeksi ses tonu genç kızın haddinden daha açık olan yeşil gözlerini kapatmasına neden oldu. "Beni neden öylece ölüme mahkum etmiyorsun?"

Pürüzlü çıkan ses tonuna karşın gözlerini aralayarak önünde diz çökmüş adama dikti. Ölümün lekesi ne kadar üzerine sinmeye çalışsa da cehennem ateşi daha ağır basıyordu. Onun dediklerine cevap vermeye bile tenezzül etmeyerek kot parçasıyla ilgilenmeye başlamıştı. Uzun parmakları kot parçasını yırtmak için kavradığında genç kızın dudaklarından tiz bir çığlık yükseldi.

Gözlerini bir tilki gibi hızla kıza doğru çıkardı. Canını acıtmamaya özen göstererek parmaklarını dikkatlice yerleştirdi. Genç kız bu hareketiyle onu engellemeye çalışsa da bu sadece dudaklarının tekrar acı içinde aralanmasına yardım etti.

"Güzelim, kan kaybediyorsun. Bırakta yardım edeyim."

"Benim ölmem senin için neyi değiştirecek? Dakikalar önce birinin ruhunu öylece bedeninden ayırmadın mı zaten?" Sesi acıdan dolayı titrek çıksada cümleleri doğru düzgün çıkarabilmişti ağzından.

Karşısındaki adamın yüz hatları daha da gerilirken çene kemiğini sıktığını farketti. "Şuan kıyamet bile kopsa ölmene izin vermem Şura, anladın mı beni? Şimdi o siktiğimin herifini aklından çıkar ve şuraya uzan."

Genç kız kesin ses tonuna karşın çoktan bağları çözülmüş bacaklarını beton zemine uzattı. Uzun parmakları kot parçasını kavrayan adamı tüm dikkatiyle izlemeye başladı. Kotun yırtılma sesi kulağına ilişsede dikkatini ondan ayırmadı. Dikenlerle kaplı bir havuzda yüzmek kadar acı vericiydi hissettikleri. Bıçağın şeritli izini bıraktığı bacağı bir kan kuyusundan farksızdı.

Acı artık eskiden denizlerle dolu kurak bir kentten farksızdı. Acı çöldü, acı bir bebeğin susuzlukla haykırdığı çığlıklardı.

Zamanın iskeletten gövdesi bir bir çürürken kuytu sokakta tanıdık melodi yükseldi. Yeşil gözleri beklenmedik bir umutla açılırken karşısındaki adama çevirdi bakışlarını. Ellerinin duraksadığını farkederken onun buradan kaçıp gideceğini düşündü. Ancak cehennem onu yine yanılttı. Genç adamın elleri kızın bacağından ayrılmadı ve yarasıyla ilgilenmeyi sürdürdü.

"Geliyorlar.." dedi genç kız sanki farkına varmasını ister gibi.

Adamın yüzü ifadesizliğini korudu. Genç kız kaşlarını çatarak bakışlarını yoğunlaştırdı. "Gitmeyecek misin?"

Sessizlik..

Kefenden bir kafeste susturulmuş bir bülbül gibiydi.

Siren sesleri bu sefer daha yakından duyulduğunda sokağın girişinde bir kurt sürüsünü andıran polis arabaları belirdi. Arabalar durduktan hemen sonra üniformalı polisler ellerinde silahlarla göründüler.

"Batur Karayurt, kaçacak yerin kalmadı! Şimdi kızı bırak ve teslim ol!"

Orta yaşlı polis memurunun sesi yayıldığında genç kız bakışlarını onlardan ayırarak adama çevirdi. "Hapise gireceksin." dedi gözleri kanı engellemek için sarılmış bacağına kayarken. "Kaçmalıydın."

Genç adamın bakışları kızın yüzünü bulduğunda sanki aklına kazımak istermiş gibi baktı. "Kanamanı durdurdum."

"Senden kurtuluyorum," dedi genç kız kavisli siyah kaşlarını çatarken. "Bu son artık anlamıyor musun?"

Adam uzun bacaklarını doğrulturken uzun gövdesini bir kez daha gözler önüne serdi. "Bu son değil güzelim, asıl hikaye seni bulduğumda başlayacak."

Genç kız henüz bu sözleri sindirememişken adamın polis arabasına doğru yürüyen adımlarını farkedince bozguna uğradı. Bu hareket sadece onu değil, polis memurlarını da şaşırtmışa benziyordu. Genç adamın iri bileklerine kelepçeler dolanırken keskin bakışları polis memurunun yanına ulaştığı kıza doğru kaydı.

Bu son değil, bir başlangıçtı..

•••

PUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin