4. BÖLÜM: "TUTSAK"

6.5K 255 11
                                    

Bölüm Parçası:

Deep Purple- Soldier of Fortune

4. BÖLÜM: "TUTSAK"

Endişe, yıllar içinde kalbimin ince duvarlarına teller örmüştü. Fakat o tellerden içeri sızan gerçek o kadar büyüktü ki duvarlarımı bir vinç gibi silip süpürmüşrü. O gerçeğin adı, Batur Karayurt'tu. Kaçtığım çıkmaz sokakta gördüğüm tek evdi o, ne kadar uğraşsam da oradaydı, onu yok edemiyordum.

Nefes alamıyordum.

Bu eylemi ne kadar denemeye çalışsamda her seferinde vücuduma aynı anda bir ton iğnenin batırılması gibi bir his veriyordu. Güçsüz parmaklarım üzerimdeki ipekten çarşafı kavrarken panikle üzerimden atmaya çalıştım. Ruhum azap çekiyordu, panik duygusu vücudumu kıskıvrak yakalamıştı.

Ellerimden destek alarak ayağa kalkmaya çalıştım ama yatağın yanındaki vazonun düşmesine sebep oldu bu hareketim. Nefes almam gerekiyordu, o ilaçları içmem gerekiyordu. Başımın üzerinde başlayan bir yıkım dengemi alt üst ediyordu. Dudaklarımdan çıkan kesik hıçkırışlar daha da büyürken odanın içinde yankılandı.

Bedenimi ayakta tutmaya çalışarak adımlarımı yöneltmeye çalışsamda daha fazla dayanamayarak yere yığıldım. Ölüm hissi bir bataklık gibi vücudumu çekerken yanıma siyah bir gölgenin yakınlaştığını farkettim. Buğulanan gözlerim görüşümü engellese de o tanıdık sesin kulağıma ilişmesine erişemedi.

"Güzelim," dedi gür sesinde kendini ele veren telaş duygusuyla. "Ne oldu sana?"

Ona cevap verecek ne gücüm ne de isteğim vardı. Yüzünü yüzüme doğru yaklaştırırken ağzından kısık bir küfür çıktı. "Siktir," dedi boğuk bir sesle. "Nefes almıyorsun!"

Ağırlaşan göz kapaklarım kararırken güçlü kollarını bedenime sardı. "Şura, sakın gözlerini kapatma. Beni duyuyor musun?"

Gözlerimi açık tutmak için uğraştım. Ruhumun üzerinde dikildiğini hissettiğim gölgeler şahdamarımın üzerinde oturuyordu. Bu anı daha önce de yaşamıştım ancak o zaman kurtarıcım bir ilaç kutusu oluyordu.

"Alo, senden bir şey isteyeceğim ama hiçbir şekilde oyalanmadan cevap vermeni istiyorum. Anladın mı?"

Telefonla konuştuğunu anlayabilmiştim ama kimi aradığına dair en ufak bir fikrim yoktu. Karşı taraftan cevap gelmiş olacak ki devam etti.

"Şura.." dedi adım dilinden akan zehire bulanıp dökülürken. "Nefes almıyor.. Neden olduğunu nereden bileyim orospu çocuğu, sadece ne yapmam gerektiğini söyle!" Ettiği küfür karşısında normal bir zamanda olsak ona ters ters bakmakla yetinirdim ama biz hiçbir zaman normal bir zaman veya mekanda olamamıştık.

"Sakinleştirmem mi gerekiyor.." Batur'un sesi kulağıma iliştiginde titrek dudaklarımdan bir hıçkırık daha yayıldı. "Tamam, kapat."

Ben daha ne olduğunu anlamadan iri kolları beni kavrayarak kucağına aldı. Bakışlarım bataklığı andıran koyu gözlerle karşılaştığında adem elması hareketlendi. "Şura.." dedi boğuk bir sesle. "Ne yapacağımı bilmiyorum, seni nasıl sakinleştiririm bilmiyorum. Her bir hücrenin benden nefret ettiğini bilirken bu imkansız."

Bir süre duraksadı. Cümleye nasıl başlayacağını bilemiyor gibiydi. "Küçükken.." dedi gözlerini benden ayırırken. "Tanıdığım biri sarılmanın her şeyin üstesinden geleceğini söylemişti." Gözleri tekrar gözlerime kenetlenirken cümlesinin ardından yaptığı hareket beni bozguna uğratmıştı. Uzun kollarını titremekten aciz düşmüş bedenime sararken mideme ulaşan sancıyı hissettim. Kafam onun göğsüne denk gelirken kollarını daha da sıklaştırdı. Ritimli bir şekilde ilerleyen kalp atışı o kadar dinlendiriciydi ki.. Bir an bulunduğumuz durumu unutup sadece o sesi dinlemek istedim ama bu düşünceyi def efmem saniyeler sürmüştü. Onun ritmine uyum sağlayan kalbim düzenli bir şekilde ilerlerken bedenim gevşemişti. Kısa bir süre sonra burnuma dolan erkeksi ama hoş koku genzimi yakarken gözlerimi kapattım. Bu onun kokusu muydu?

PUSUWhere stories live. Discover now