7

53 3 0
                                    

İçkilerimiz geldiğinde bakışlarımızı birbirimizden ayırabilmiştik. Garipti. Yıllarca konuşmamamız, sadece selamlaşmamamız normaldi, bu değildi. Garip olan şey bakışmamız da değildi, ikimiz de birbirimizin bakışına açtık sanki, doğduğumuz andan beri bunu bekliyor gibiydik. Kafamı başka yere çevirdiğim anda tekrar ona bakasım geliyordu. Bu garipti. Calum ne düşünüyordu bilmiyordum ama onun bakışlarında da aynı garip özlemi görüyordum.

Sessizliğimizi bozan şey, arkaplanda çalmaya başlayan Every Little Thing She Does Is Magic şarkısı oldu. The Police grubunu bana ilk babam dinletmişti, çocukluğumdan beri en sevdiğim gruptu. Şarkıya eşlik etmeye başladığımda Calum'ın da mırıldandığını farkettim.

"Though I've tried before to tell her

Of the feelings I have for her in my heart

Every time that I come near her

I just lose my nerve

As I've done from the start"

Birbirimizin gözlerinin içine bakarak şarkıyı söylüyorduk, sanki biri beynimi okumuşcasına bu şarkıyı çalmaya başlamıştı. Calum'ın da aynı özlemi çektiğini o anda anlamıştım. Bizim birlikte olmamız gerekiyordu, birbirimiz için vardık.

"Every little thing she does is magic

Everything she do just turns me on

Even though my life before was tragic

Now I know my love for her goes on"

Yarım ağız gülümsediğimde onun da dudağının kenarı kıvrıldı. İçkimi tutan elime elini uzattı fakat ellerimiz temas etmeden bir kaç santim önce elini geri çekti.

"Do I have to tell the story

Of a thousand rainy days since we first met

It's a big enough umbrella

But it's always me that ends up getting wet"

Şarkıyı söylemeyi bırakmıştım. Benim bırakmamla o da bıraktı. Ağzımızdan bir şey çıkmıyordu ama gözlerimiz... Bakışlarımızla roman yazabilirdik. Hissettiğim duygular, karşı konulmazdı. "Lavender." Mırıldanarak adımı seslendiğinde kendime engel olamayarak aynı şekilde ben de ona seslendim. "Calum." Öylece birbirimize bakıyorduk. Bir şey söylemek istiyordu, ben de isiyordum. Ama bize engel olan bir şeyler vardı. Ben onun bir şey demesini bekliyordum, o da benim dememi bekliyordu, buna emindim.

"Every little thing she does is magic

Everything she do just turns me on

Even though my life before was tragic

Now I know my love for her goes on"

Birasına uzanıp büyük bir yudum içtiğinde adem elmasının hareketini izledim. Bu çocukta anlamadığım şeyler vardı. Hislerimi tarif edecek kelimeler bulamıyordum. Onunla büyümüş gibiydim, yeni konuşmaya başlamış olmamıza rağmen bile.

"I resolve to call her up a thousand times a day

And ask her if she'll marry me in some old fashioned way

But my silent fears have gripped me

Long before I reach the phone

Long before my tongue has tripped me

Must I always be alone?"

Son söze gözlerime bakarak eşlik ettiğinde kafamı 'hayır' dercesine salladım. İçkimden bir kaç yudum aldığımda beni izledi. Bardağı bıraktığım anda eli tekrar bana yaklaştı ve bu sefer tereddüt ederek de olsa elimi tuttu. Büyük eliyle küçük elimi elinin içine hapsettiğinde parmaklarımı tutuşundan kaçırıp parmaklarına geçirdim. Şimdi bir bana bir ellerime bakıyordu. Bense gözlerimi ona dikmiştim ve baş parmağımla elini okşuyordum.  


bu kız (irem k) ne yapıyor

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 20, 2018 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Collarbones // HoodWhere stories live. Discover now