61'den

50.9K 2.1K 410
                                    

   •●•

Elimde ıslandıkça ağırlaşan peçete tomarının son kalan beyaz yanıyla yerde birikmiş kan damlalarını silip kanı bir can gibi emen kırmızı yumağı masanın üzerine bırakarak çalışma odasının kapısını kapattım.

   Yavaş adımlarla yaklaştığım Cihan, sakinleşmek için mi yoksa hareket ederse adımlarının onu daha büyük bir soruna götüreceğini bildiğinden mi bilmem, hala karmaşanın onu bıraktığı yerde duruyordu. İki elimle koluna sıkıca tutunurken alnımı sırtına yasladım. Bir elim kolu boyunca kayıp tenimin altında şişmiş her damarın yolunu takip ederek elindeki silaha ulaştı. Onu almak için uzandığımda direnmedi ve ben silahı bizden uzakta kitaplık rafına bırakırken Cihan, az önce Okan'ı kaldırdıkları sandalyenin minderine kendini bıraktı. Başka bir sandalyeyi ona daha yakın olabilmek için karşısına çekip açık bacakları arasına kendi bacaklarımı koyarak oturduğumda ona olan dokunma ihtiyacımla dizleri üzerindeki ellerini sıkıca tutup kendi kucağıma koydum.

   "Ne olduğunu anlatmak ister misin?"

   Cihan hala zemine bakan yüzünü kaldırmadan iç çekerek dirseklerini dizlerine yaslayıp havada tuttuğu ellerimize alnını yasladı.

   "Onu öldüresiye dövmüş..." Sesi gerçekten etkilenmiş geliyordu; hangisi daha çoktu? Dedesi mi? Okan mı? İçımden bir ses doğru cevabı her yanıma hissettirse de ben sessiz kaldım.

   "Yokluğumda senin getirdiklerinin peşine düşeceğini biliyordum. Ama bu kadar gözünün döneceği... Okan'ı aramış durmuş. Salak değil biliyor ona güveneceğimi. Getirdiklerini istemiş verene kadar da öldüresiye dövmüş." dediğinde benim için Okan'dan önemli değildi ama bu yaptığından sonra kazanmış olmasını istemediğim için sordum.

   "Almış mı?"

   "Okan vermedi. Vermez. Bu sana ihanet. Bu varlığı işin içinde olan herkesin emeğine ihanet."

   Sessiz kalmak isteyip aynı zamanda çok şey söylemek istediğini biliyordum, onu anlayabiliyor olmama rağmen elimden susup ona ortak olmak dışında hiçbir şey gelmiyordu. Yanında olduğumu vurgulayan parmaklarım parmaklarını sıkıca kavrarken burnundan bir nefes verdiğinde ellerimizi sıkarak oluşan yumruğu alnına bir iki kere sertçe vurdu. Orada her ne varsa ezmeye çalışıyordu. "Bulduğumda perişandı Tanem... Ona nasıl dokunur." derken buna gerçekten inanamıyormuş gibi sorguluyordu olanları. Hayatında, birilerinin kanlar halinde zihnine kazınıyor oluşu onun için yıllardır süregelen mahkum edildiği işkencelerinden biriydi. Bitmiyordu. Ve Cihan bitmeyeceğini biliyordu. Kaybetmekten korkuyordu.

   "Dedeni gerçekten vuracak mıydın?" diye sordum. Sesim, Cihan sakin kalabilsin diye sakindi sadece. İçimde, iyi düşüncelerimin yin-yang 'ında bir şeytan siyah noktaya oturmuş Cihan'ı, onu vurması, öldürmesi, için teşvik etmemi söylüyordu. Her ne kadar kimseye ihtiyaç duymadan bunu yapabileceğini Cihan'ın gözlerinde görsem bile onun da eli kolu bağlı düşünceleri vardı, biliyordum.

   "Siktirsin orospu çocuğu," dediğinde keyifli bir yanım varlığını belli ederek güldü. "O bana babamın emaneti Tanem. Ha Asmin ha Okan. Sikerim lan onlara dokunanı. Onlar bana emanet, zarar verenin gözünün yaşına bakmam!" dediğinde Cihan'ın bu koşulsuz sevgisine içim sıcacık oldu. Okan'ın onun için yakın bir arkadaştan fazlası olduğunu bilsem bile artık daha iyi görüyordum. Onlar çocukluk arkadaşı değildi. Daha fazlası... Onlar çocukluk yoldaşıydı.

   Ellerimi tutuşundan kurtarıp yanaklarını avuçlayarak hala eğik olan başına dudaklarımı bastırdım.

   "Sakinleş biraz. Sonra Okan'ın yanına çıkarsın. Aslında bir hastaneye götürseniz iyi olur..." Cihan kafasını aniden kaldırıp kısık gözlerle bana baktığında sıkıntılı bir iç çektim. "Başında ki yara çıplak el işi gibi durmuyordu... Her ihtimale karşı."

  Burnundan soludu. "Bana sakin ol diyorsun bir de!" Cihan kendini geri çekip kalkmaya yeltendiğinde onu yakalarından tutup tekrar karşıma oturturken kaşlarımı çattım.

   "Sakin olur musun biraz? Olan oldu boşver demiyorum sana ama kendine mukayet ol. Asmin'i gördün, henüz toparlanıyorken daha kötü olmasını istemezsin değil mi?"

   Cihan bir de bu ayrıntı için soluklanıp alnını alnıma yasladı. "Onunla ilgilen. Amcamla konuşmam lazım." dediği zaman başımı belli belirsiz sallasam bile geri çekilmedim. Bir süre sessizce dururken ikimiz de durulana kadar bekledik. Cihan'ın aklını toparlamaya ihtiyacı vardı. Yeterince aydınlık olmayan odanın küçük camındaki stor perdenin bir yanından sızan turuncu ışık tozları parlatarak yanımızdan geçerken, Cihan'ın gölgeler düşen kapalı kirpiklerini izledim biraz. Gözlerinde ki bu açılmamaya olan inadı biliyordum. Eğer gözlerini açarsa beni öpecekti ama bu hareketinden, yapmaktan, dün ki sınırsız temasımızın bütün haklarımızı elimizden almış gibi hissettirmesinden dolayı, kendini tutuyordu. Ya da tutmaya çalışıyordu. Ben odadan çıkana kadar böyle bekleyeceği belliydi.

   Bu haline kıvrılan dudaklarımı ıslattım, onun bu halini yadırgamıyordum ama bir an önce bize ait bir an bulup konuşmamız gerektiğinin ihtiyacını hissediyordum. Ona artık daha çok yakında duran nefesim yüz kaslarında dalgalanmalar yaratsa bile yine de açmadı gözlerini. Hala ellerim arasında olan yüzünü yüzüme kaldırıp dudaklarına uzanırken kalbimin şiddetli vuruşları yüzünden ıslak dudaklarım tenine değmek üzereyken bir anlığına geri çekilmeye mecbur kalırken neredeyse sızlanacaktım. Nefes. Alamadım. Sadece bir saniye sadece bir nefes. Sanki ilk kez öpecekmişim gibi heyecandan son nefesimi verecek gibiydim ama yaptım. Büyük bir hızla kuruyan dudaklarımı tekrar ıslatıp dudaklarına bastırarak tek bir öpücük bıraktım. Dudaklarından, nefesinden, yanaklarındaki ellerimin üzerine koyduğu ellerinden, tenimde atan nabzından bütün o elektriği bütün o korkak özlemi hissettiğim an ben ölmüştüm.

   Geri çekilip ikimizin de derin bir solukla dışarı vurduğumuz huysuz inlemeyi bastırarak bu defa sadece üst dudağına bıraktım öpüşümü. Dudaklarım dudaklarındayken fazla bir dokunuş talep edip açılmadı. İkimizi de zorlamadı, bu kadarıyla bile yetinecek kadar mutlu olduğunu bu defa gülen dudaklarıyla beni öperek o hissettirdi.

   "Güzel açılış." Kısık ve kesik gülüşümle onun sırıtması birbirine karıştığında alnımı alnına yaslayarak dudağımı ısırdım.

   "Az ile yetiniyor oluşun, beni şaşırtıyor," diyen sesim gözlerimin önündeki koyu mavi gözlerin etkisinde mahmurlaşmış fısıldıyordu.

    Cihan dudağının bir yanıyla sırıtırken tam orayı gözüme sokarcasına ısırdığında onu yeniden öpmek istedim. Masum olmayan tam da istediği şekilde...

    "Ön izleme diyelim mi?" İma ettiği şeyi ondan aldığım an yanaklarımda harlanan alev kanımı kaynatsa bile ellerimi ondan kurtarıp dudak bükerek ayağa kalktığımda anında beni yakalayıp kollarımı hapsederek sarıldı. Yüzü ağır ağır boynuma gömüldüğünde beni çoktan durdurmuş, gülen dudakları kurumuş, sesi toktu.

   "Konuşacağız..." Çene kemiğimin yanını öperken sesi sert ama ılıktı. "Şu bütün bokluğu bir siktir edelim başımızdan, her şeyi konuşacağız." Kafamı çevirip yanağına dudaklarımı bastırdığımda ikimiz de sakin ikimiz de korkudan ve endişelerden arınmıştık.

•yeni bölüm gelene kadar

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


yeni bölüm gelene kadar...
ve tabi ki yeni bölüm ne zaman bilmiyorum.
iyi akşamlar.

AVCIWhere stories live. Discover now