47.BÖLÜM: "Özlem"

161K 5.6K 1.5K
                                    

•●•

İnsan bazen sadece bir dokunuş ister hayatında. Ayağa kaldıran, sırtını sıvazlayan, onu yüksekte tutan... Bir adım sonrasını düşünmeden, o adımın ardında nereye basacağını bilmeye gerek görmeyen. O insanın tek derdi sadece o elin varlığıdır, orada birilerinin olduğunu kanıtlamak, o dokunuşu hayale katmamak... Benim olduğu yerde çaresizce titreyen bedenimi korkunun tuzağından çekip alan dokunuştu, son sözleri. Varlığını hissettiren el gibi, benden öte ruhumun yalnızlığına dokunan, hayallerimi yüksekte tutan...

Şans. Kimilerinin elinin tersiyle itelediği, kimilerinin bir parçası için dilendiği kurtarıcı bir kelimeydi. Evet kurtarıcıydı. Yanlışlıkları kurtarırdı, telafi isteyen hataları kurtarırdı ancak tek başına bir insanı kurtarmaya yeter miydi bilmiyordum.

Cihan'ın istediği şansı ona verdiğimde, tek silahı olacaktı o şans. Beni iyileştirecekti, geçmişi unutturacaktı, güvenimi kazanacaktı, aşkı yaşatacaktı... Namluya sürülmüş tek kurşunla bir orduyu alt etmek gibiydi bu, diyordum ya; o yüzden versem bile şans tek başına Cihan'a yetmezdi.

'Neden denemiyorsun?' diye usulca soran gereksiz yanımın ardı belli bakışlarında farkedilen sinsilik binlerce imayla doluydu. Omuz silktim. "Neden vereyim?" Kısık sesim pedallerine yüklendiğim kondisyon bisikletinin uğultusuna karışırken, şakağımdan damlayan bir damla ter, gereksiz yanımın kalkan kaşıyla birlikte nemli omzuma düştü. 'Soruya soruyla karşılık verenler çoğunlukla verecek cevabı olmayanlar olurmuş diyorlar,' dediğinde iğrendirici bir ıslaklığın sıcağıyla ağırlaşmış göz kapaklarımı kapattım. "Ortalıkta yokken, psikoloji dersi falan mı alıyordun?"

"Sorduğun kişiyi bilemem ancak buradan bakınca son derece psikolojik yardıma ihtiyacın varmış gibi duruyor!" Gittikçe tıkanan nefesimin üstüne boğazımı zorlayan bir nefes alırken "Dur!" diye emrettiğinde kollarımı öne uzatarak nefeslendim. Zaten giden kilolarımın yarısınıda son bir saat içerisinde versiğime emindim. Canım çıkmıştı. Hakan amcanın, özellikle dün geceden sonra doğum günü hediyesi gibi gelen emriyle eğitimimi Cihan'dan almış ve kıymetli vaktini benimle harcayacağı için her ne kadar söylense de kendi almıştı. Cihan'a itiraz ettiğim için pişman mıydım, sızlayan kaslarımla evet. Peki Cihan'ın verdiği gerilim beni spordan daha çok yorduğu için, Hakan amcanın her isteğini sorgusuzca yerine getirdiğim doğru muydu, ona da evet. Biraz kendimi ondan uzak tutmak konusunda rahatlamış hissederken, "Yarın o bacaklar sana lazım olacak!" diye normalinden uzak, iş ciddiyetine bürünmüş bir sesle konuşan Hakan amca, ben spor aletlerinin bir kaçında ayarladığı istasyonu tamamlayana kadar köşede yumrukladığı kum torbasından kalma yüzündeki terleri siliyordu. "Duş alıp, birinci hata geç. Cihan'la Okan'ı bul!" dediğinde terden kaşınan saç diplerime sürdüğüm tırnaklarımı karıncalanma hissiyle olduğu yere sapladım. "O neden? Ben seninle çalışıyorum!"

"Bir Avcı mı olmak istiyorsun?" diye sorarken sesine yansımasına izin versiği babacan tınıyla, tuhaf bir şekilde hoşuma giden nasihat verişini dinledim. "Bunun için bedenin kadar, buranında güçlü olması gerekir," dedi, birbirine birleştirdiği iki parmağını şakağına vururken. Anlatmaya çalıştığı şeyi anlamıştım anlamasına ancak bunu neden karşı karşıya gelmek istemediğm Cihan ile yapıyordum onu anlamamıştım. "Sadece Okan'ı bulsam..." Ortada buluşup havalanmış kaşlarım alabileceği en iğrenç şekille alnıma doğru yol aldığında "Okan olsun yeter!" diye söylenerek salonun çıkışına doğru giderken, antrenmanın yarısında çıkardığım tişörtümü alarak soyunma odasına girip hızlı bir duş aldım. Hazırlanırken yavaş yavaş sıcağını yitiren bacak kaslarımı yüksek bel siyah pantolonumun darlığıyla sararken, siyah çamaşırımla birlikte siyah aldıktan sonra farkettiğim ama daha sonra beğendiğim göbeği açık siyah bir tişörtü giyip, çantamı omzuma atarak çıktım odadan.

AVCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin