57'1.BÖLÜM: "Sana Ölmek"

73.6K 3.4K 1K
                                    

•●•

Doyuramadığım uykumun huzursuz mırıldanmalarına aldırmadan tek başıma olduğum yataktan kalktığımda gecenin karanlığında yeni yeni kırılmalar oluyordu. Sabahın oldukça erken bir saatinde hava serindi ve Cihan bu serinliği kaçırmamak için birkaç adımlık balkonuna sığdırdığı sandalyeye oturmuş ciğerlerine basit bir kahvaltı yaptırırcasına sigarasını içiyordu. Yatmaktan sıkılalı bir iki saat olup kalkmış olsa bile ben yataktaki kokusunun en ufak zerresini bile ziyan etmemek için oyalanmıştım.

Sonbaharın ilk günlerine girdiğimiz şu günlerde gündüzün aksine akşamları artık daha soğuktu. Halıdan parkelere geçen ayaklarım ve balkona ulaşan bedenin irkilerek serinlikle daha çok yüzleştiğinde kabaran derimi ellerimle ovalayarak balkon kapısına yaslandım.

"Üşümedin mi?" Üzerinde ince bir tişörtle oturan Cihan bitmek üzere olan sigaradan son bir köz daha tutuşturup dumanı yutarken izmariti korkuluklarda büzüp aşağı attı.

Genzimi yakan dumanı temiz sabahın havasına atarken "Gel ısıt." dedi elimden tutarak. Aykırı bir güç uygulamadan çektiğinde dizlerinin diğer tarafına geçip yüzümü dışarıya dönerek bacaklarına otururken ayaklarımı korkuluklara koydum. Düşmemem için beni saran kollarına tutunurken hissettiğim soğuklukla iç çekerek kollarımı kıskacından kurtarıp kollarının üzerine koydum. Donmuştu.

"O kadar da soğuk değilmiş." dedim sırtımı göğsüne yerleştirirken. Sabahın ayazında irkilmemi gizlemeye çalışma çabalarıma alayla gülerek karşılık verdi. "Senin yerin rahat."

İç çekerek, "Çok." dedim. Yerim çok rahat. Tam şu anda içim çok rahat. Aklım rahat.

Gözlerimin etrafına konmuş bir kapan kirpiklerimi her kıptığımda kapanıp açılarak acımı arttırıp gözlerimin yanmasına neden olan yaşları bakışlarımın önünde biriktirirken, acıyı defetmek için yumruk yaparak gözlerimi ovduğum elimi tutan Cihan gözümü oymama kendince engel oldu. Gözlerimden, kirpik uçlarıma oradan şakaklarıma oradan da alnımın ortasında çarpışıp şiddetlenerek kafatasımın her köşesini döven ağrının neredeyse aynısına Cihan'ın da sahip olduğunu biliyordum. Uykusuzluk diyordum ama bir köşeye çoktan karmakarışık bir not düşmüştüm; sadece yaşadıklarımızdan.

"Zamanımız var mı?" diye sorarken sesim erken saatlerin doğal sessizliğini bozmak istemiyordu. Evin diğer cephelerinin aksine bu odanın hemen önünden yükselen ağaçlar manzara fırsatını sıfıra düşürse bile bizi görünmez kılarken canlı bir tabloyu andırıyordu.

"Nereden baksan üç saat. İstersen bir iki saat daha ayarlarım veya yarına..." dediğinde onun sakin sesini gereksiz bir telaşla kestim. "Hayır..."

"...yani... gerek yok." Gözlerimi aynı acıya rağmen sıkıca yumdum ve birden atmaya başlayan kalbimin ritimlerinin yavaşlaması için bekledim. Gereksiz yere mi strese giriyordum yoksa gereksiz bir uğraş ile kendimi sakinleştirmeye mi çalışıyordum, bilmiyordum.

"Bazen bir an önce olsun bitsin eve daha erken dönebilmek için daha erken gideyim diyorum ama bazen hiç gitmek istemiyorum. Tam şu an tek düşündüğüm sen ve kolların ama sonra diyorum ki seninle fazladan bir iki saat mi yoksa kısa bir ayrılıktan sonra bundan daha fazlası mı," derken Cihan'ı bir şey söylemeye iten sadece kullandığım yasak bir kelimeydi.

"Ayrılmıyoruz." dediğinde karnımın üzerinden geçen ellerinden biri belli belirsiz tuttuğu belimi, yasağa yaklaştığım için cezalandırarak sıktı.

"Ne demek istediğimi biliyorsun."

"Sadece biraz uzaklaşacaksın. Bunun adı ne kopmak ne de ayrılmak." Saçlarımı yüzüyle yana iterek buz parçasını andıran burnunu boynumun sıcağıyla buluşturdu. İrkilerek yüzümü yanağına yasladım.

AVCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin